Yaşam Meclisleri – YAŞAMA SAHİP ÇIKMAK ve YARINI KURMAK İÇİN

Bu yazı 6 Şubat depremlerinin ardından Hatay Aşağıokçular’da, Sevgi Parkı’nda, Yeşilpınar’da, Harbiye’de yaşamı yeniden var etmek için bir araya gelmiş bir grup insanın deneyiminin bugün bir mahalleyi, bir kenti, bir ülkeyi yeniden kurma iddiasının somut ifadesi olduğunu savunmaktadır. Çünkü Yaşam Meclisleri, var etmek için var olmanın; yaşadığını ve yaşamaya devam etme direncini devlete de, yanı başında umudunu yitirene de göstermenin adresidir. Çünkü Yaşam Meclisleri ortak acının ortak öfkeye dönüşme zeminidir. Beklemek yerine harekete geçmektir. Ortak sorumluluk, kolektif emektir. Enkazın etrafında “Devlet yok” sesleri yükselirken, devletin haftalarca olmadığı koca bir kentte, halkın kendi iktidarını, kendi özyönetim organlarını inşa sürecidir. Çünkü Yaşam Meclisleri mayasını halkın öz gücünden alan halkın öz örgütlülüğüdür.

Meclis deneyimi Hatay halkının aşina olduğu bir örgütlenme biçimi. Suriye Savaşı ile birlikte savaşın etkilerinin en çıplak şekilde yaşandığı kentlerden biri olan Hatay’da halk devrimcilerle birlikte savaş karşıtı bir hareket yaratmış, bu hareketin yürütücüsü olarak da Savaşa Karşı Yaşam Hakkı Meclisleri’nde bir araya gelmişlerdi. Asli gündemin savaşın kente yansımaları ile sınırlı olması nedeniyle Meclis, kendisini başka bir forma dönüştürememiş, kentteki diğer dinamiklerin katılımı ve seferber edilmesi konusunda zayıf kalmıştı. Bugün ise bu deneyimden çıkan dersleri de arkasına alan Yaşam Meclisleri, varlığını çok temel, kapsayıcı bir hak ve talep üzerine kurmaktadır: “Yaşamak istiyoruz!” Deprem sonrası Sevgi Parkı’nda ve hemen ardından Aşağıokçular Mahallesi’nde bir araya gelen insanlar, yaşamlarını devletin ya da yardım kuruluşlarının insafına teslim eden ‘kurbanlar’ olmak yerine, nerede ve hangi biçimde yaşayacaklarına kendileri karar vermek istedikleri için bugün meclislerde yer almaktadırlar.

Sevgi Parkı’nda çadır kurma ve o çadırlarda yarınını nasıl devam ettireceğini planlama ile başlayan meclisleşme, Aşağıokçular’da da Halkevleri’nin kurduğu aşevi etrafında toplanan yirmiye yakın çadırda kalanların bir araya geldikleri toplantılarda filizlendi. Depremin ardından uzunca bir süre “resmî yetkililer” tarafından çözülmeyen beslenme, barınma, su gibi temel ihtiyaçların nasıl giderileceğinin, afetin yarattığı belirsizliğin içerisinden nasıl çıkılacağının, gün içerisinde yapılması gereken basit iş bölümlerinin nasıl planlanacağının tartışıldığı toplantılar zaman içerisinde meclis biçimini aldı.

Yaşam Meclisleri düzenli bir araya geldikleri toplantılarda depremin yarattığı yaşamsal sorunlara çözüm üretmekle kalmadı, ortak bir yaşamın kolektif akıl ve kolektif emekle nasıl şekillenebileceğini açığa çıkardı. Çadırlarından birer birer çıkarak yeteneğini, bilgisini, deneyimini paylaşanlar zaman içinde aşevinde, çamaşırhanede, hijyen noktalarında, çadır kurma ekiplerinde, sağlık ekiplerinde sorumluluk almaya başladı. Meclislerin alt ekipleri de böylelikle oluştu. Herkes üst düzeyde sorumluluk almasa da, Meclisler herkesin fikrinin ifade olanağı bulduğu, ileri düzeyde sorumluluk alanların kendisini dönüştürerek öncüleştiği bir mecra oldu. Halkın artık devlet erkanını beklemek yerine harekete geçtiği ve devrimcilerle halkın güçlü temas aralıkları yakaladığı, kısacası devrimci kadronun da kitlenin de gönüllünün de muazzam bir üretim faaliyetini deneyimlediği bir okul oldu.

Bu değişim elbette ki uzun erimli bir örgütlenme faaliyetinin ve devrimci kadroların kitle ile kurduğu gerçekçi bağın sonucunda ortaya çıktı. Bu meclislerdeki devrimciler ne tüm sorunları kusursuz biçimde çözen kahramanlardı ne de vicdanlı yardımseverler. Her çadırda yaşayan hasta sayısından çocuk sayısına, çadırların temel sorunlarından devlet kurumlarının o güne dek çadırlarına uğrayıp uğramadığına kadar detaylı bilgiye sahip olan, mahalledeki çeşitli hüner sahipleriyle ihtiyaçlara aynı anda hakim olan devrimcilerin temel misyonu yaşamın yeniden inşası için kolektif iradenin ortaya çıkarılmasına öncülük etmekti. Deprem sürecinde yapılan birçok faaliyetin aksine yardım dağıtan-yardım alan ilişki düzlemi terk edilip ‘yaşamı birlikte kurmak’ öncelendi. Yaşam Meclisleri de bu fikir ve pratiğin üzerine inşa edildi.

Örneğin yardımların ne zamana kadar süreceğinin belirsizliği içerisinde halkın temiz çamaşır ihtiyacına karşı çamaşırhane kurma fikri Yaşam Meclisi toplantılarından çıktı. Mahallede kronik hasta sayısının Meclis gündemine gelmesiyle ve mahallede şampiyonalara katılmış bir genç ile tanışılmasıyla Halkevi Spor Salonu kuruldu.

Meclis’in kapasitesi genişledikçe işleyişi de genişlemeye başladı. Kendi içerisinde aşevi ekibi, çay bahçesi ekibi, temizlik ekibi, ihtiyar heyeti gibi çeşitli ekipler oluşturan Meclis mahalleyi yeniden kurarken insanca bir yaşam hakkını talep etmeye de başladı. Kamusal hakların enkaz altında kaldığı bu süreçte sağlık ekibi kurarak bir taraftan mahallede halk sağlığı tartışmalarını başlatırken bir taraftan da nitelikli, ulaşılabilir parasız sağlık hakkını talep etmekten geri durmadı. Mahallede yıkımların başlaması ile birlikte “Sulamasız yıkım yaptırmıyoruz” diyerek iş makinesi durduran da, sokak sokak gezerek asbest sorununu gündem eden de yine bu meclisler oldu.

Yaşam Meclisleri aynı zamanda içerisinden yeni bir kültürün filizlenmesi açısından da elverişli bir zemin yarattı. Toplumsal ilişkiler dayanışmacı, halkın söz sahibi olduğu, iç denetimi sağlayan ve birlikte yol alan bir biçimde yeniden düzenlenmeye başladı. “Ara sıra kavgalarınıza şahit olur, yuvanı yıkmaya niyetli gördüğümden ayıplardım seni. Şimdi ise yanındayım, bunu bil.” Bu sözler yıllarca aynı apartmanda yaşamış iki kadın arasında geçen bir sohbet. Çünkü artık yaşamlar şeffaflaştı, insanlar zorunlu komşuluk ilişkilerini gözden geçirdi. Feodal ilişkiler ortak yaşam içeresinde bir yenilenme yaşadı. Çamaşırhane sorumlusunun erkek olması toplumsal cinsiyet tartışmasını en gerçekçi hali ile anlatabilme ve iş bölümünü yeniden düzenleme olanağı yarattı. En ideal biçimi olmasa da meclis, yeni bir toplumsal ilişki biçimine dair umut olmaktadır; hem de günümüz Türkiye’sinde, neoliberal kapitalizmin yarattığı toplumsal çürüme anında.

Bir avuç insanla başlayan Yaşam Meclisleri, bugün mahallenin tamamına yayılan, aynı zamanda aşevinden çamaşırhanesine, çay bahçesinden spor salonuna, temiz su noktasından hijyen noktasına, kadın evinden çocuklar için etkinlik çadırına varan faaliyetleri organize ediyor. Yıkıntıların arasında yaşamlarına sahip çıkanlar, yarınlarını kendilerinin belirlediği bir iradeyle şekillendirmeye çalışıyor, yarını örgütlüyor.

Devrimcileri, memleketin her köşesinde yarını elinden alınan milyonlar ve o milyonları yaşam meclislerinde mağdurdan özneye dönüştürme sorumluluğu bekliyor.