Ocak-şubat aylarında yeni bir işçi hareketi dalgasına tanık olduk. Kent merkezlerinde kontak kapatarak yeni bir grev biçimi ortaya koyan motokuryelerin eylemleri, tüm Migrosların eylem alanına çevrildiği geniş bir dayanışma ile desteklenen Migros Depo işçileri direnişi, çorap fabrikalarının gece yarısı işgalleri, Gaziantep Başpınar Organize Sanayi’de tekstil işçileri direnişleri ve metal işçilerinin yer yer fabrika işgalleri gerçekleştirdiği direnişler… Çoğu kendiliğinden ve aniden ortaya çıkan bir dinamik görüntüsü verse de bu hareketlilik mücadeleci sendikaların uzun sürece yayılan çabalarının birikiminin ürünüydü ve yeni birikimlere kapı aralayan bir sıçrama anıydı.
Hareketliliğin bu kesimlerde ortaya çıkması tesadüf değildi. Buralar hem pandeminin yarattığı dönüşümden en çok etkilenen yerler hem de iktidarın “Yeni Ekonomi Modeli” dediği ihracata dayalı birikim modelinde kritik öneme sahip işkollarıdır. Motokuryeler örneğinde görülen ise güvencesizliğin yeni bir biçiminin öne çıkışı ve işçi sınıfının harekete geçişidir.
Pandemiyle çalışma koşullarının ağırlaşması ve ücretlerin erimesi, itirazların gelişmesini ve örgütlenme çabalarını artırdı. İşçi hareketi, ücrete bağımlılık ve baskı koşullarına rağmen itirazını ortaya koydu. İki ayda çoğunluğu fiili grev olan, yarısı kazanımla sonuçlanan 108 direnişle güçlü bir itiraz gerçekleşti.
Bu itiraz, sektörel bir hareketlenme değil farklı işkollarına ve bölgelere yayılan, geniş bir hareketlilik olarak ortaya çıktı.
Hareketlilik ücret mücadelesi dolayımıyla yaşandı; ancak ücret artırımının ötesinde geçim koşullarını tesis edebilmeyi hedefliyordu. Yani üretim alanının yanında yeniden-üretim alanına uzanıyordu.
2021 sonunda TL’nin değer kaybıyla başlayan “Geçinemiyoruz” eylemleri, özellikle elektrik ve yakıt zamlarıyla ateşlenen yaygın bir hoşnutsuzluğun ve kitle protestolarının ilk adımlarıydı.
Aralıkta asgari ücretin vergiden muaf tutulması ve %50,5’lik zam oranı çıktı. İktidar yaşamsal ihtiyaçlarını çıplak ücretleriyle karşılayamayan geniş kesimlerde oluşan tepkiyi bu yolla soğurmaya çalışsa da ücret zammı kısa sürede eridi, iktidar umduğunu bulamadı. Enerji ve gıda başta olmak üzere temel ihtiyaçlara gelen zamlar, barınma giderlerinde yaşanan artış, işyerlerinde ücret artışı talebiyle yapılan eylemlere yol açtı. Çoğunun sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme mekanizmaları olmasa da işyeri terk etmeme, iş bırakma, kontak kapatma biçimlerinde başlayan hareketlilik, kazanımlar da elde ettikçe birbirini etkileyerek hızla yayıldı. İşçilerin sosyal medya aracılığıyla birbirinin durum, düşünce ve tecrübelerinden haberdar olabilmesi, birbirine ilham verebilmesi, yer yer dayanışmaya yönelmesi dikkat çekiciydi.
Direnişlerin ortaya çıkışında geleneksel sendikal merkezlerin etkisi yok denecek kadar azdı. DİSK’in organize ettiği 1 Mayıs alanlarına yeni işçi dinamizinin yansımaması da bunun bir başka sonucuydu. İşçi hareketinde yeni bir inisiyatif merkezine duyulan ihtiyaç giderek büyüyor.
Kısacası, işçi hareketi, düzen siyasetinin sınırlarına takılmadan, hızla çok geniş alanlara yayılıp kamuoyu desteğini de ardına alarak gündeme bağımsız bir müdahalede bulunabileceğini ortaya koydu. Bu hareketliliğin kalıcı örgütsel kazanımlara dönüşmesi ve işçilerin politik bilincinde ilerlemeler yaşanması ise, devrimci işçi militanlarının görevi.
– Stratejik işkollarına yığınak yapıp mücadeleci sendikal çizgiyi örgütlemek ve örnek pratikleri çoğaltmak,
– İşçilerin örgütlenme çabalarını yaşam alanlarından destekleyecek ve işyerlerini kuşatabilecek havza örgütlenmeleri yapmak,
– Geleneksel merkezlerin sırt çevirdiği geniş işçi kesimlerinin davasını pratik olarak sahiplenecek dayanışma ilişkileri kurmak gerekiyor.
Tam da bu yüzden, birikimi sürekli kılabilecek, sıçrama anında inisiyatifi koruyabilecek öncü işçi topluluklarının oluşması için gösterilecek çaba, hareketi ileriye taşıyabilir. Bunun için sınıf mücadelesinin güncel ana eksenini doğru tespit etmeli ve sürükleyici rol oynayabilecek örgütlenmeler yaratmak üzere yığınak yapmalıyız.