Tek efendimiz acemilik olacak

Dönüm noktalarının, mümkünlüklerin, sorumlulukların kıyısındayız. Hep bunu düşünüyorum. Bu çağda, insana ilişkin ne varsa düşünmeye itiyor beni. Zaaflar, başarılar, eksiklikler, çağın getirdiği yeni olanaklar… Deneyimler, geçmişin eleğinden süzülüp dağınık parçalar halinde saçılıyor önüme birer birer. Saklanmıyor, sakınmıyor kendini benden. Sabırsızca anlamlı bir bütünlüğe kavuşmayı bekliyor. Öyle bir arayış ki; kusurlarıyla, başarılarıyla, var olma telaşıyla yeni bir kopuşu çağırıyor. Dağınık parçalar diyorum, yani isyanlarımız, direnişlerimiz, yenilgilerimiz, zaferlerimiz, bizim tarihimiz… Bunlar, günün birinde unutulup gidecek soğuk tarih belgeleri değil; yeninin heyecanlı gümbürtüsünü içinde barındıran adımlardır. Adımlar giderek çoğalıyor, sıklaşıyor. “Halk olmayı Halkevleri’yle öğrendik” diyen enerji işçilerinin haykırışında, “Ayağımızın basmadığı, sesimizin ulaşmadığı yer kalmayacak” diyen gençliğin kararlığında, “Nerede kaldınız devrimciler” diyenlere, “devrimciler burada” diyen Çay Meclisi’ndeki arkadaşlarımızın iddiasında, “Yeni bir dünya kuracağız” diyen kadınların ve LGBTİ+’ların inadında…

Bugün, direnişler, isyanlar, olanaklar gözümüzün önünde yaşanırken eskiyi düşünmeden de edemiyor insan. Bu çağda, eski dendiğinde bir olumsuzluk beliriyor zihnimizde. Eski, çoğu zaman istenmeyen bir tarihten arınma isteğine dönüşüyor. Peki gerçekten böyle mi? Geçmişe bugünkü ihtiyaca göre bir bütünlük atfetmek ona uzaktan bakmayı öğretmiyor mu? Tıpkı hayalimizdeki bir eve rastladığımızda evin içinde olma hayalini eve dışardan bakarken kurduğumuz gibi. Tıpkı evin içine dalıvermenin işin büyüsünü ortadan kaldıracak olmasının verdiği korkuyla yaşamak gibi. Oysa evin içine girmek, odalarında gezinmek, yıkılmaya yüz tutmuş duvarların tozuna bulanmak geçmişin bilgisini kavramak anlamına gelmiyor mu? Yani: Geçmişi güzellemelerinden, karalamalarından süzerek kavrayalım. Geleceği ancak bu şekilde inşa edebiliriz, eşiğinden adım attığımızda büyüsü bozulmayan bir ferahlığa ancak böylelikle kavuşabiliriz.

Yoldaşlar!

Biz genç devrimciler, yenilgisiz bir kuşağız. Yenilgisizliğimiz henüz tarihin bugününe rengini veren bir özgünlüğü var edemeyişimizden geliyor. Biz bu özgünlüğü, ABD’deki “Mee Too” hareketini başlatan feministlerin, Kolombiya’da zamlara karşı ulusal grev ilan eden halkların, Türkiye’de kayyum siyasetine karşı memleketin dört bir yanında direnişi örgütleyen gençliğin, Lübnan’da hayat pahalılığına karşı sokağa çıkanların, Şili’de eğitime daha fazla bütçe isteyen öğrencilerin devrimci ruhunda saklı kalan tılsımla yaratacağız. Bu tılsımdan bu çağın yoldaşlığını inşa ettiğimizde, bu yoldaşlığın tarifini bugünün ve geleceğin sözcükleri ile yapacağız. O yoldaşlık, neoliberalizmin enkazı altında filizlenen direnişlerin içinde, karşılaştığımız polis barikatında, deneyim yazılarını yazarken bilgisayar başında, tartışmalar yaparken bir masanın etrafında, bir yoksul mahallede, bir işçi havzasında, bir kampüste sınanacak. İşte o yoldaşlık “biz”i yaratacak ve bundan sonraki kopuşların habercisi olacak.

Gelecek haberi daha fazla bekletmeyelim. Ülkemizin devrimci mücadelesinin hafızasında ilmek ilmek ördüğümüz bir tarihimiz var. Toplumsal mücadelenin dinamiklerine yön verebilen bir kabiliyeti kuşaktan kuşağa aktarabilmiş bir hareket kültürüne sahibiz. Bugün feminist hareketten emek mücadelesine, gençlik hareketinden ideolojik mücadeleye rengimizi verebildiğimiz bir etki alanının sorumluluğunu taşıyoruz. Belleğimizde biriken ne varsa her birinde ayrı ayrı emeği olan yoldaşlarım, şimdi yeni eserler, bellekler var etme sırası bizde. Gözlerimizin sırtlarımıza bakmadığı, kollarımızın kollarımıza kenetlendiği bir yol arkadaşlığına ihtiyacımız var. Ömürlerini tereddütsüz adayan yoldaşlarımız mücadele bayrağını yeni adanmışlıklara güvenle teslim edebilirler. Yeni eserleri ve bellekleri birlikte yaratacağımız yoldaşlarım, Turgut Uyar’ın dediği gibi “başaramamak endişesinin zevkiyle çalışacağız” ve tek “efendimiz acemilik” olacak.

Yolumuz açık olsun!