Patriyarka ya da bilindik adıyla erkek egemen sistem; kadınları ezen ve sömüren, toplumsal-tarihsel olarak inşa edilen cinsiyet rollerinden yayılan, biyolojik kadercilikle meşrulaştırılarak, doğallaştırılmaya çalışılan sistemdir. Patriyarka toplumu bir sosyal grup olarak erkekler yararına örgütler, tek tek erkeklerin davranışlarında ve gündelik pratiklerinde kendini yeniden üretir.
Erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğinin doğallaştırılarak meşrulaştırılması birtakım ataerkil varsayımlara dayandırılır. Bu varsayımlara göre kadınlar doğurgan özellikleri nedeniyle üreme faaliyetlerine yatkındır, doğa ile özdeşleştirilirler. Kadınların akılcı değil duygusal ve kırılgan olduğuna inanılır. Erkekler ise doğayı denetim altına alarak kültür ve uygarlık üretirler, akli ve iradidirler. Akli ve iradi olan erkeğin, kırılgan ve duygusal olan kadını aynı doğa gibi tahakküm altına alıp denetlemesi ataerkil varsayımlarla meşrulaştırılır. Ataerkil varsayımlar yüzyıllarca kadınların bilimden sanata, siyasete pek çok alandan dışlanmasına neden olmuştur. Bu yaklaşımlar, kültürden kültüre, tarihten tarihe değişen toplumsal cinsiyet rollerini oluşturur.
Patriyarkanın ortaya çıkışına dair farklı görüşler yer alsa da, ortaya çıktığı zamandan itibaren tüm sistemler patriyarkayı bir diğerinden devralmış ve kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmiştir. Erkekler sınıfları ne olursa olsun daima ailenin efendisi, çocukların, kadınların ve mülklerin sahibi olmuştur. Patriyarkal tahakküm kadınlara yaşamın devamlılığını sağlayan toplumsal yeniden üretim olarak tanımlanan çocuk doğurma, temizlik, yemek yapma gibi işleri dayatmıştır.
Kapitalizm öncesi özel alan-kamusal alan ayrımı net değildi. Bundan dolayı da kadınların tamamen özel alana hapsedildiği bir durumdan söz edemeyiz. Bu dönemde yeniden üretim faaliyeti olarak kadınlar tarımsal faaliyetlerde ve hayvancılıkta da çalışıyorlardı. Bu işleri yaparken erkeklere tabiydiler. Makineleşmenin olmadığı bu dönemlerde ev içi emek süreçleri çok yoğun yaşanıyordu. Üretim ve yeniden üretimin iç içe geçtiği bu koşullarda erkekler kadınların tüm üretimlerine el koyuyordu.
Patriyarkal kapitalizm
Kapitalizmin patriyarka ile ilişkisine gelecek olursak, kapitalizm patriyarkayı diğer sınıflı toplumlardan devralmıştır ve kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmiştir. Patriyarkal kapitalizm, emeğin yeniden üretiminin ücretsiz olarak kadınların görünmeyen emeği ile sağlandığı, bunun için kapitalizmin patriyarkal güç ilişkilerine yaslandığı, patriyarkanın da kapitalizmin ihtiyaçlarına göre şekillendiği sistemdir.
Kapitalizmi önceki sistemlerden ayıran özelliklerden biri üretim ve toplumsal yeniden üretimin mekansal ve toplumsal ilişkiler bakımından ayrılmış olmasıdır. Toplumsal yeniden üretimi tanımlayacak olursak, türün biyolojik yeniden üretimi yani üreme, yemek, temizlik gibi işleri üstlenerek hanede yaşayan erkeklerin sağlıklı ve zinde bir şekilde işe gitmelerini sağlayarak emek gücünü yeniden üretme, üretim dışında kalan yaşlı, hasta ve çocuklara bakmak gibi üç boyutlu emek süreci içerir. Kapitalizmde işçi emeği karşılığında aldığı ücretle satın aldığı mallarla kendi yaşamını kendisi sağlar. Aldığı malların tüketime hazır hale getirilmesi gibi işçinin yeniden üretimini sağlayan faaliyetleri karşılıksız olarak yapacak kadınların varlığı ise ancak patriyarkal aile yapısı ile mümkündür. Yani emek gücünün sermaye ilişkisi dışında yeniden üretilmesinin zeminini patriyarka oluşturur.
Kapitalist sistemde erkekler uzun saatler boyunca ücret karşılığı çalıştırılırken, kadınlar çocuk doğurarak sisteme iş gücü ordusunu oluşturma, ev temizliği, bakım işleri ve işçinin bir sonraki güne hazırlanması gibi toplumsal yeniden üretim alanında ücretsiz çalışıyorlar. Kadınların ev içi emeğinden erkekler yararlansa da kadınların ücretsiz emeği sayesinde asgari ücreti alt sınırlara çeken sermaye çok büyük kar elde ediyor. Tüm bu sömürü toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden sağlanıyor.
Kadınların yeniden üretim kapasitesini sonuna kadar zorlayan patriyarkal kapitalist sistem, gittikçe sertleşen beden politikalarını devreye sokuyor. Devlet, ucuz işgücü üretimine duyulan ihtiyaçtan kürtaj yasaklarıyla kadınları doğurmaya zorluyor, kadınların kazanılmış yasal haklarını tırpanlayarak aileye mecbur bırakıyor. Kadınlar üzerindeki bu baskı politikaları, ülkelerdeki egemen dinler aracılığıyla meşrulaştırılıyor.
Kadınlar ücretli alanda çalıştığında ise kadınların emeğine biçilen değer az olduğundan kadınlar daha düşük ücretlerle, güvencesiz çalışmaya zorlanıyor. Toplumsal cinsiyetten kaynaklı hasta bakımı, çocuk bakımı temizlik gibi toplumsal yeniden üretim işleri kadınlarla özdeşleştirilip değersizleştirildiğinden bu işlere biçilen ücretler de düşük oluyor. Kadınlar ücretli bir işte çalışsa bile toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle toplumsal yeniden üretim alanında ücretsiz olarak kadınların emeği sömürülmeye devam ediyor ya da kadınlar üzerlerine yıkılan bakım emeği yüzünden ücretli emek alanında kendini var edemeyerek tamamen aileye hapsoluyor.
Patriyarkal tahakküm ilişkilerinin köklerinde üretim-yeniden üretim, üreme, cinsellik yatıyor. Gövdesini aile, devlet, din, eğitim, ücret ve istihdamda eşitsizlik, medya ve yasalar oluşturuyor. Sonucunda ise erkekleri önceleyen, kadınları ikincileştiren, LGBTİ+’ları yok sayan uygulamalar açığa çıkıyor.
Kadınların üretim ve yeniden üretim alanındaki emeklerinin, bedenlerinin, cinselliğinin denetimi sistemin “zor aygıtları” olarak tariflediğimiz aile, devlet, din, eğitim, medya ve yasalar aracılığıyla sağlanıyor. Kadının cinselliğinin üremeden ibaret olduğu algısı ile annelik dayatılarak, kürtaj yasal olarak yasak olmasa da fiilen engellenerek, heteronormativite dışında kalan cinsellik şeytanlaştırılarak vb üreme politikaları ile kadınların bedeni devlet tarafından denetim altına alınırken özel alanda da aile tarafından denetleniyor. Devletin boşanmayı önleyen aile politikalarının temelinde emeğin ve bedenin denetimi yatıyor. Tüm bu denetimin en önemli araçlarından birisi de kuşkusuz din. Ülkemizde dinin etkisine bakacak olursak gerici, eşitsizliği derinleştiren, şiddeti meşrulaştıran açıklamalarıyla, şiddet gören kadınlara sabırlı olmasını öğütleyen aile irşad bürolarıyla “Diyanet” aile politikalarının merkezinde yer alıyor. Devlet tarafından cezasızlık politikaları ile erkek şiddeti meşrulaştırılarak kadınların aileden çıkması engelleniyor. Eğitim, medya, tıp, hukuk, din ve gündelik dil tüm bu tahakküm ilişkilerini yeniden üretiyor.
Neoliberal patriyarkal kapitalizm
Neoliberal döneme geçiş ile küreselleşen, finansallaşmış bir kapitalizm görürüz. Kapitalist sistem içerisinde bulunduğu sermaye birikim krizini üçüncü dünya ülkelerine üretimi kaydırarak, kadınları kitlesel biçimde üretime dahil ederek, kamusal hizmetlerini özelleştirerek yönetebilmiştir. Hastanelerin özelleştirildiği, eğitimin niteliksizleştirilerek paralı hale getirildiği, kamusal olması gereken hasta ve yaşlı bakımının devlet tarafından karşılanmadığı koşullarda, bu yaşamsal faaliyetler yoksullaşan kesimler için yine kadınların ücretsiz, güvencesiz, görünmeyen emeğiyle karşılandı. Neoliberal kapitalist sistemde sermaye daha fazla kar elde etmek için parça başı, ev eksenli işlere yöneldi. Güvencesizliğin ve emek sömürüsünün en yaygın olduğu bu işlerde de en çok çalışan kadınlar oldu.
Neoliberal sistemde kadının ücretsiz emeği, sermayenin kar politikalarının önemli bir ayağını oluşturuyor. OXFAM’ın 2020’de yayımladığı bir rapora göre dünyada kadınlar ve 15 yaş üstü kız çocukları karşılıksız olarak 12,5 milyar saat emek üretiyor. Bu emeğin ekonomiye katkısı yıllık en az 10,8 trilyon dolara denk geliyor.
COVID-19 pandemisi neoliberal kapitalist sistemin ne kadar derin bir bakım krizi yarattığını daha net açığa çıkardı. Tabii dünyanın kadınların emeği ile döndüğünü de tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi. Eğitimin, çocuk ve yaşlı bakımının evlere hapsolduğu koşullarda yeni annelik, kadınlık rolleri ile de karşı karşıya kalındı.
Yine pandemide artan kadın düşmanlığı gösterdi ki, patriyarkal kapitalist sistem ne zaman krize girse krizden çıkmak için kadın emeğini denetleyecek biçimde rejimi şekillendirir. Kadınların bedeni, emeği, cinselliği üzerindeki tahakkümün en temel aracı patriyarkal aileyi ve onu meşrulaştıran dini yardıma çağırır. Tırmanan kadın düşmanlığı ve LGBTİ+ düşmanlığının temelinde sıraladığımız maddi gerçeklikler yatıyor. Makbul kadın sınırlarını reddeden kadınlar ve heteronormativiteyi derinden sarsan LGBTİ+’lar neoliberal kapitalist düzenin çıkarlarına ters düştüğü için iktidarlar tarafından düşmanlaştırılıyor.
Sınıflı toplumların ortaya çıkışından bugün içinde yaşadığımız neoliberal kapitalist sisteme kadar toplumsal sistemlerin patriyarkayı yeniden şekillendirirken, sömürü ilişkilerinin de patiyarkadan beslendiğini ve patriyarka sayesinde var olduğunu görüyoruz. Öyleyse eşit, özgür ve adil bir yaşamı kuracak sosyalist bir devrimin koşulu patriyarkal tahakküm ilişkilerini bugünden yıkmaya başlayan bir mücadele programı ve feminist hareketi neoliberalizm karşısında direniş cephesi olarak gören perspektifle mümkündür.