Neoliberal politikalarla, başta tarım olmak üzere temel kamusal alanlar sermayenin rant cennetine çevrildi. Türkiye’de tarım yok edilerek çiftçiler yoksulluğa mahkum edildi. Bölgemizin yaşamsal, sosyal ve ekonomik ürünü olan çay tarımı bu politikalardan payına düşeni aldı. Önce Çaykur çay fabrikalarındaki bazı hizmetler özelleştirildi. İşçilerin yemekhaneleri, yaş çay nakliyesi ve kuru çayın pazarlama ve depolama birimleri özelleştirilerek çay üreticilerinin yoksullaşması hızlandırıldı.
Çaykur bile isteye zarar ettirildi, özelleştirmenin yolu açıldı. Varlık Fonu’na devredildikten sonra, zararı her yıl arttı. Kota ve kontenjan uygulamaları ile Çaykur’un payı kademeli olarak dürülürken, sermayenin payı artırıldı.
İçtiğimiz her bir bardak çayda binlerce üreticinin emeği alınteri var. Çay bahçelerine yazılan türküler bir coğrafyanın hüznü, umudu, coşkusu, isyanıdır. Çay, ailelerin üniversitedeki çocuklarına gönderdiği harçlık, evlenen gençlerin çeyiz parası, esnafın bir yıllık dükkan kirasıdır. Yaylaya yapılan anne baba ziyareti için yaş çay paralarının ödenmesi beklenir. Çay tarımı Karadeniz’de yoksulluğa karşı bir yaşam, bir direniş noktasıdır.
Çay üreticisi kadınların uluslararası yolları trafiğe kapatarak yaptıkları eylemler süreklilik göstermese de bize yol gösterici oldu. Ancak artık günlük geçici kazanımlara değil, bir yaşamı topyekün inşa etmek isteyen ezilenlerin, emekçilerinin kendi öz örgütüne ihtiyacımız vardı. Karadeniz’de çay örgütünü kurmanın yaşamın her alanına müdahale olanaklarını açacağını bilerek yola çıktık. Üreticisi hem esnaftır hem fabrika işçisidir hem kooperatif yöneticisidir hem de kooperatiften çay taşıyan kamyon şoförüdür. Bugün yoksullaştırmanın ve faşizmin karşısında bölgemizin mücadele çizgisi, her alanda mücadeleyi örgütleyecek Çay Meclisleri’dir.
Bölge genelinde Giresun’dan Artvin’e kadar tarım üreticileri, işçiler, esnaflar, ziraat odaları ile birlikte toplantılar yapılarak çay tarımının sorunlarını tespitle işe başladık. Bu sorunlar karşısında ortak talepler oluşturarak bağımsız öz örgütlenme araçlarını tartıştık. Oluşan bu taleplerle kent merkezlerinde stantlar kurarak, köylerde ve mahallelerde üreticinin kapılarını çalarak imzalar topladık. Bölgenin yaşamsal kaynağı olan çay sorunu karşısında örgütlenen bu çalışmalar, üreticinin gündeminde hemen yer etti.
Meclis çalışmaları hızla büyürken, devletin dikkatli gözlerinden de kaçmadı. Yola çıkarken kimi zaman devletin zoru ile, kimi zaman sermayenin çeteleri ile karışılacağımızı biliyorduk. Haksızda çıkmadık. Rize Valisi bir kentte olağanüstü hal ilan ederek üreticilerin taleplerini Çaykur Genel Müdürlüğü’ne ulaştırılmasını engellemeye çalıştı. Daha yolun başındayken karşılaşılan bu engellemeye karşı üreticiler yaşam alanlarından aldığı cesaret ve meşruluk ile barikatları aşarak, yasakları tanımadı.
Üreticinin sözünü söylediği, sözünü harekete geçirdiği, hareketi yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir örgütlenme aracının ilk nüveleri Karadeniz’i sardı bile. Köy köy üreticiler meclislerini kuruyor, dayanışma ve kararlılık kocaman bir coğrafyanın umudu oluyor.
Tarihimizden aldığımız derslerle yola çıkan Çay Meclisleri, köy meclisleri, çay konseyleri olarak örgütlenmelerine devam edecek. Çay fabrikaları işçilerinin, mevsimlik tarım işçilerinin ve göçmen işçilerin birlikte örgütlendiği yeni direniş mevzileri yaratacak. Direnen yoksullar ellerini kavuşturduklarında her bir coğrafyadan diğer coğrafyaya, işte kıyamet o zaman kopacak. Bu andır neoliberal gerici faşist iktidarı yıkacak olan.