Neoliberal politikalar insani olan her şeyi değersizleştirip, tahrip edip hatta yok ederken bilimi tamamen ayaklar altına alan bir iktidarın felaket senaryosunu yaşıyoruz. Bilimin üretim merkezi olan üniversiteler, 20 yılı aşkın süredir sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendiriliyor. Bilimsel üretimin yerini kar odaklı bir üretim alırken üniversitenin doğal yapısına aykırı gelişen bütün bu süreçler kendi çelişkilerini de beraberinde getiriyor. Bu durumla yer bilimcilerin değil müteahhitlerin dinlendiği gerçekliğini gören bütün toplum, en acı haliyle yüzleşiyor. Bu yüzleşmenin ardından bugün bilimin halk yararına üretimini savunmak, AKP iktidarının neoliberal politikalarını alaşağı etmek anlamına geliyor. Bilimin, hakikati savunma zorunluluğu neoliberal iktidarların en büyük engeliyken uzaktan eğitim AKP için göründüğünden çok daha büyük bir stratejiye dönüşüyor. Üniversiteliler uzaktan eğitimle bilgi üretimini sağlar pozisyonda değil yalnızca aktarım aldığı bir mekanizmayla üniversiteyi deneyimliyor. Binlerce insan ölüme terk edilmişken Kur’an Kursu çadırlarında hutbe okutan iktidar bütün gerici ve bilim düşmanı uygulamalarıyla eğitimin niteliksizleşmesinin memleketi bu hale getiren en büyük unsur olduğunu kanıtlıyor. Akademinin tüm tahribatına rağmen üniversitelilerin sosyal alanlarda yani kampüste bulunup bilgi üretimine doğrudan katılım göstermesi üniversitenin varlığını sürdürmesini sağlıyor. Ancak bir ekrana sığdırılmaya çalışılan üniversite, bu koşullarda bütün anlamını yitiriyor. Hal böyleyken üniversitenin bir mekanla sınırlı olmadığını bugün bir kez daha hatırlamamız gerekiyor.
AKP iktidarı bugün gençliğin bir araya gelebileceği her alanda karşı tedbirler alırken üniversiteyi bir mekândan ibaret sayma gafletine düşüyor. Neoliberalizmin tarumar ettiği her şey gibi üniversitenin de kendisini yeniden kurması gerektiği noktada, yaşanan depremle üniversite mücadelesi yeni bir dönemi işaret ediyor. Bugün üniversite, sabit bir alandan doğru değil piyasacılığın ve sermaye çıkarlarının yerine halk yararına, halkla birlikte inşa edilebilecek bir şekilde kurulmak zorundadır. Üniversitelerin kapatılması yalnızca afet yönetiminde sınıfta kalmış bir iktidarın beceriksizliğinden kaynaklı değil gençliğin mevcut isyan potansiyeline karşı bir önlem ve memleketin inşasında üniversitelileri saf dışı bırakma hamlesi olarak karşımıza çıkıyor. Ancak neoliberal üniversite kalıplarını yıkarak, başta afet bölgeleri olmak üzere üniversitelilerin olduğu her alanı kampüslere dönüştürmek üniversitenin potansiyelini adım adım açığa çıkaracaktır.
Tarifi ve benzeri olmayan bir süreç, yaşamın yeniden inşa edilmesi görevini açığa çıkarıyor. Gençliğin bu seferberlik içerisinde yerini almadığı bir geleceğin örülebilmesi mümkün değil. Sürecin zorlu ancak bir o kadar kıymetli deneyimleri gençliğe, memleketin tamamını inşa etme cüretine sahip kurucu bir kuşak olma sorumluluğu yüklemektedir. Üniversitelilerin, yetenekleri ve birikimi doğrultusunda konfor alanlarını terk edip; eğitim hakkı başta olmak üzere halk sağlığı, adalet arayışları, bir kentin yeniden inşasında rol almak gibi en insani şartlar için seferberliğe soyunması uzunca bir yolun ilk adımlarıdır.
Neoliberal çağın getirdiği bütün öğretiler, bir felaket anıyla yeniden anlam kazanıyor. Dayanışma, paylaşma, fedakârlık, gönüllülük… 1966’da Varto’da tuğla taşıyan, 1969’da Zap Suyu’na köprü kuran gençliğin bıraktığı mirası Soma’da, Van’da, Bartın’da sırtlananlar bugün yine afet bölgesinde yaşamı inşa ederken kendisini de inşa etme bilinciyle hareket ediyor.