Bu yazıyı dinleyin

Kavganın büyüğüne hazırlanalım

6 Şubat depremleri 11 ilde büyük yıkıma neden oldu. Yıkımın ikincil sonuçları ülke sathına yayılıyor. Deprem bölgesindeki ağır yıkım büyük bir göç dalgasını tetikledi. 11 ilden Türkiye’nin dört bir yanına göçen depremzedeler, yaşama tutunma ve yeni bir yaşam kurma mücadelesini sadece deprem bölgesinde vermiyor.

Bir ay içinde deprem bölgesinden farklı şehirlere göç eden insan sayısı resmi verilere göre 2 milyonu aştı. Gittiği bölgede kaymakamlık-AFAD kayıtlarından görünmeyenler de hesaba katıldığında bu sayının çok daha yüksek olduğu ifade ediliyor. Beklenen İstanbul depremine ilişkin kaygıların da tetiklenmesiyle İstanbul’da hem kent içinde daha az riskli semtlere hem de başka illere göç son 20 yılın zirvesine ulaştı.

Mersin, Antalya ve Ankara başta olmak üzere göç alan kentlerde barınma krizi derinleşiyor. İlk zamanlar hissedilmese de işsizlik ve güvencesizliğin derinleşeceği net şekilde görülüyor. Artması beklenen enflasyon, sadece deprem bölgesini değil, tüm ülkeyi etkisi altına alacak. Meydana gelen yıkımın yarattığı enkazın boyutu Erciyes Dağı’yla kıyaslanıyor. Molozun nereye döküleceğine, bu işin hangi şirketlere ne kadara ihale edileceğine dair de bir plan henüz ortaya konmadı. Ve adı konmasa da kapıda bekleyen onlarca sorun…

Deprem sonrasındaki yaşam kurtarmaya odaklanan toplumsal seferberlik, ilerleyen dönemde ufkunu deprem bölgesi dışını da örgütlemeyi hedefleyecek şekilde genişletmeli. Yıkımın altından kalkabilmenin yolu, seferberliğin ve dayanışmanın ülke sathını hedefleyecek şekilde sürekliliğinin sağlanmasıdır.

Derinleşen barınma krizi

Depremin hemen öncesinde en büyük krizlerden biri olan barınma krizi, daha da derinleşmeye başladı. İktidar depremzedelerin barınma ihtiyacı için görece güvenli geçici barınma olanaklarını deprem bölgesinde kurmayı tercih etmedi. Bölgeyi boşaltmaya, halkı göçe zorladı. Çadır ve konteynır kentlerin kurulmasından önce kira ve taşınma yardımları açıklandı. Hemen peşine üniversiteler kapatılarak KYK yurtları depremzedelere açıldı. Antalya gibi turizm kentlerinde sezon başlayana kadar otellere yerleştirildiler. Ancak farklı şehirlerde otel, pansiyon, yurt gibi geçici konaklama adreslerinden sonra yüzbinlerce insan yeni bir hayat kurabilmek, en azından dönebilecekleri bir evleri olana kadar daha düzenli bir hayat için ev aramaya başladı.

Deprem göçleriyle beraber zaten yüksek olan kiralar neredeyse iki katına çıktı. Geçici olarak tanıdıklarının, akrabalarının veya dayanışmayla evlerini açan halkın evlerine, çeşitli kurumların misafirhanelerine veya yurtlara yerleşen depremzedeler, yeni bir yaşam kurmak için adım atamıyor. En çok göç alan kentlerden Mersin’de kiralar semtlere göre yüzde 50 ilâ 150 arasında değişen oranlarda arttı. Ankara ve Antalya’da pek çok semtte yüzde 50’nin üzerinde kira artışları yaşandı. Artan kiralar depremzedelerin hayatını zorlaştırdığı kadar, o kentlerde önceden beri kalanlar açısından da büyük bir zorluk yaratıyor.

Artan güvencesizlik, kayıt-dışılık, yoksullaşma

Pek çok kişi evleriyle birlikte işyerlerini de enkaz altında bıraktı. Barınma sorununu çözemediği için işyerlerine gidemeyen işçiler işlerinden atılıyor, atılmayan da tehdit ediliyor. Farklı illere göçen depremzedeler başlarını sokacak bir ev bulduktan sonra iş aramaya koyuldu bile.

İşsizliğin ve dolayısıyla yoksulluğun da artacağı bir döneme giriyoruz. Kayıtdışı, sigortasız, asgari ücretin altı dahil düşük ücretle çalışmanın yaygınlaşması olası görünüyor.

Yeni bir enflasyon dalgası bizi bekliyor

Tayyip Erdoğan depremin yarattığı yıkımın maliyetinin ilk hesaplarına göre 103,6 milyar dolar olduğunu ifade etti. CHP’nin deprem raporuna göre maliyet 126 milyar dolara kadar çıkıyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye sorumlusu Louisa Vinton, maddi hasarın 100 milyar doların üzerinde olduğunu ifade etti. 2022 yılı Türkiye GSYH’si ise 862 milyar dolar. Yani depremin doğrudan maliyeti bile GSYH’nin yaklaşık yüzde 12’sine tekabül ediyor. Farklı kaynakların açıkladığı maliyetler şimdiden yüksek seviyelere ulaştı. Maliyet hesaplarının daha da yükselmesi olasıdır.

Deprem bölgesinin ihracattaki payı da yüzde 8,5. Sanayi bölgesinde yoğun yıkım yaşanmasa da halkın temel sorunlarını çözene kadar çalışamayacak olması ya da göç etmek zorunda kalması önemli bir kayıp yaratacak. İktidarın cari açığı azaltarak, hatta fazla vererek enflasyonla mücadele stratejisi de önemli bir yara alıyor.

İktidar cephesi bu zararın telafisi için henüz bütünlüklü bir plan sunmadı. Ancak ilk elden deprem bölgesindeki yurttaşlara 10’ar bin lira nakdi yardım, evlerinden taşınmak zorunda olanlara 15’er bin lira taşınma desteği, 3’er bin ilâ 5’er bin lira arasında değişen kira destekleri, yaşamlarını yitirenlerin ailelerine 100’er bin lira tazminat iktidar cephesinin açıkladığı ilk ödemeler. Deprem öncesinde seçimlere yönelik EYT, vergi affı, KYK kredi faizi affı gibi hamlelerin ardından hesapta olmayan bu kadar büyük ödemeler yükümlülüğü devleti para basmaya itti. 6 Şubat’tan 17 Şubat’a kadar emisyon hacmi 11 milyar lira arttı. Merkez Bankası’nın “bağışladığı” 30 milyar liranın kârdan mı yoksa para basılarak mı verileceği konusu da para basma eğilimine dair ihtimalleri kuvvetlendirdi. Bu eğilimin sürdürülüp sürdürülmeyeceğine dair henüz bir emare yok. Suudi Arabistan’dan gelen 5 milyar dolar gibi dışarıdan sıcak para akışının sağlanıp sağlanamayacağı bu noktada etkili olacak. Baz etkisiyle yanıltıcı bir düşüşe geçirilmiş enflasyon, ilerleyen dönemde para basma eğilimi ağırlık kazanırsa yeniden yükselişe geçebilir.

Deprem bölgesinin Türkiye tarımına katkısı yüzde 15 dolayında. Bu kadar büyük paya sahip olan bölgedeki tarımsal arzın azalması, yüzde 70’lere varan gıda enflasyonunu da tırmandıracaktır. Yaz aylarında hasatlarla birlikte sebze meyve fiyatlarında beklenen düşüş sağlanamayabilir. Enflasyon içinde zaten motor güç oynayan gıda enflasyonunun etkisi bu sene daha da belirleyici olacak. Kış boyunca yağışın geçen yıllara göre neredeyse hiç olmaması, bu etkiyi katlayacaktır.

Mücadele cephesi genişliyor

11 ilde yaşanan yıkımda enkaz altında kalan, sadece yüz binlerce insan olmadı. AKP iktidarıyla birlikte “rayına oturan” ve 20 yılı aşkın süredir sürdürülen neoliberal politikalar da enkaz altında kaldı. Bu politikaların yarattığı yıkıma karşı genişleyen mücadele cephesine uygun bir mücadele strajesinin de geliştirilmesi gerekiyor.

Depremden önce de gündemde olan barınma, beslenme, eğitim, sağlık, enerji gibi temel hizmet ve ihtiyaçlardaki krizler, depremle birlikte derinleşti, yeni başlıkları da yanlarına ekledi. Bu alanlarda yürütülecek hak mücadelelerinin kapsamları, hedefleri ve talepleri de bu derinleşmeyi kavrayabilmeli. Deprem sonrasında soluğu deprem bölgesinde alan, piyasa karşıtı  toplumsal seferberliğin ufkunu genişletme ve neoliberal enkazın karşısında kamusallığın yeniden inşa mücadelesini yurt genelinde örgütleme hedefleri önümüzde belirdi. Farklı illere göçen halkın yeni bir yaşam kurma mücadelesi, barınma hakkı mücadelesi, afet riskli alanların yeni afetlere hazırlamaya zorlama mücadelesi, artan hayat pahalılığına karşı mücadele, çalışma hayatındaki yeni hak gaspları ve ücret mücadelesi, deprem bölgesinde maddi hasarı olan milyonların yıllara yayılacak hak mücadeleleri yeni dönemin politik atmosferinde belirleyici olacak.

Depremlerin ardından yurdun dört bir yanına göçenlerle kurulan ilk temaslar yine dayanışma temelli oldu. Barınma ve beslenme başta olmak üzere acil ihtiyaçların karşılanması hedefli dayanışma ağları, zamanla halkın yeni bir kente adaptasyonu için adımlar atmaya başladı bile. İş arayanların iş bulmasından çocukların uyum sağlanması için başlatılan gönüllü seferberliğine kadar çeşitli faaliyetler devam ediyor. Dayanışma ve uyumu kolaylaştıracak temasların güçledirilmesi ve genişletilmesi önümüzdeki dönemde başlayacak hak mücadeleleri için de iyi bir hazırlık olacaktır.

Depremden önceki en büyük sorunlardan olan barınma krizi daha da derinleşti. Kiracı örgütlenmelerine dair girişimler düzeyindeki barınma hakkı mücadelesinin depremden dolayı göç eden yüz binleri de kapsayarak genişlemesi gerek.

Ülkemiz bir deprem ülkesi. Dolayısıyla bu topraklarda gelişecek devrimci hareketin de sürekli gündemlerinden biri bu olacaktır. Olası İstanbul depremi ve alarmı verilen Adana ve yeni Malatya depremlerinin yaratabileceği yıkım ve buna hazırlık süreci milyonlarca insanın ortak kaygısı halinde gündeme geldi. Neoliberal politikalar sonucu felakete dönüşen seller ve orman yangınları geniş bir coğrafyanın ortak kaygısı. Bu afetler karşısında afet riskli bölgelerde belediyelere ve iktidarlara hazırlık adımları attırma odaklı mücadelelerin, gönüllüler için arama kurtarma ve ilk yardım eğitimleri ve gönüllü ekiplerin oluşturulması gibi çalışmaların gerekliliği daha da belirginleşti.

Depremden etkilenen, maddi zararı olanların hukuk mücadelesinin adresi de tek başına deprem bölgesi olmayacak. Deprem bölgesinde hasar tespit çalışmalarından hak sahiplerinin uğrayacağı hak gasplarına kadar çeşitli süreçlerin kolektif bir adalet mücadelesine evriltilmesi görevi önümüzde duruyor. Gönüllü avukatlarla yapılan bilgilendirme toplantıları ilk temaslar açısından olumlu sonuçlar veriyor. İlk temasların artırılması ve kurulan ilişkilerin kolektif adalet mücadelesine doğru derinleştirilmesi gerekiyor.

Her göç dalgası, patronlar tarafından “fırsat” olarak görülüyor. Göçle gelenlerin daha güvencesiz ve daha düşük ücretlerle çalıştırılması, hak gasplarının daha yaygın olması gibi durumlara karşı mücadele ihtiyacı da ortaya çıktı. Pandemideki işten çıkarma yasağının patronlara “tazminatsız işten atma özgürlüğü”ne dönmesi gibi deprem bölgesindeki işten atma yasağı da aynı duruma dönüşmeye başladı. Buna karşı mücadele, sınıf hareketinin yeni dönem gündemleri arasında olacaktır.

Bunların yanı sıra depremden önce de yakıcı olan eğitim ve sağlık krizi, hayat payalılığı gibi konularda yükseltilecek mücadelelerin de depremle birlikte göç edenleri kapsama ve onları da özneleştirme görevi olacak.

Dayanışmadan hesaplaşmaya

Sadece yıkılan kentler fiziken yeniden inşa edilmeyecek. Bu kentlerde ve tüm ülkede nasıl yaşayacağımız, kaynakların nerelere nasıl harcanacağı da mücadele konusu olacak. bizi enkaz altında bırakan neoliberal politikaların enkaz altından çıkarılmasına izin vermemeliyiz.

Devrimci mücadelenin cepheleri genişliyor. Bu potansiyeli kavrayabilmek ve devletin saldırılarını göğüsleyebilmek için hazırlığımız da yurt geneline yayılmalı. Deprem bölgesi dışına göçen depremzedelerle dayanışma temelli ilişkilerin depremzedelerin aktif birer özne olacağı örgütlü mücadele zeminlerine evrilmesinin hazırlığı gerekiyor.

Başta depremden doğrudan etkilenen 15 milyona yakın insanın yıllara yayılacak hak ve yaşama tutunma mücadelesi olmak üzere tüm ülke genelinde devrimci mücadelenin konusu haline getirilebilecek talepleri yükseltme ve bir devrim stratejisinin parçaları haline getirme görevi önümüzde duruyor.