İktidar tam teslimiyet istiyor, halkın direnişi yolunu arıyor

AKP-MHP iktidarı Suriye’de yeni düzende etkili olabilmek ve ranttan pay kapabilmek; içeride ise sermaye programını pürüzsüz işletebilmek için “iç cephe” vurgusuyla tüm itiraz karşısındaki baskıyı artırıyor. Topyekûn saldırı karşısında ortak bir direniş odağı ve mücadele çizgisi henüz yaratılamasa da fiili, meşru, militan direnişlerin elde edebildiği kazanımlar gelecek dönemin mücadele programına dair ipuçları sunuyor.

Mehmet Şimşek öncülüğünde halka ve işçi sınıfına yönelik sert bir sermaye programı uygulansa da bu programa yönelik tepkiler de gelişmekte. Polonez işçileri altı aylık direnişlerini kazanımla noktaladı. Binlerce metal işçisi, Tayyip Erdoğan’ın grev yasaklarını tanımayarak işyerlerinde fiili olarak direnişlerini sürdürüyor. Direnişleri metal patronlarının temsilcisi MESS’i adım atmaya zorladı bile. Hitachi ve Schneider Enerji işçileri MESS’in son teklifini aşan sözleşmelere imza atarken üç yıllık sözleşme dayatmasını da engelledi. Kamu emekçileri sefalet zammı dayatmasına karşı iş bırakıp sokağa çıkıyor. Gebze’de Betek Filli Boya işçileri, fabrika işgaliyle patronun yetki itirazını geri çekmeye zorladı ve toplu sözleşme masasını kurdu.

Ordulular Aybastı Perşembe Yaylası’nı tahrip edecek maden projesine karşı mücadele ediyor. Artvin Cankurtaran’da Reşit Kibar’ın yaşamını yitirdiği saldırının ardından halkın kararlı direnişi şirketi bölgedeki projelerden el çektirdi. Arhavi’de madene karşı direniş sürüyor. Antalya’da yüz yıldır yaşadıkları mahalleden atılmak istenen Kızılarık halkı, barınma hakkı bürosunu kurarak mücadelelerini kurumsallaştırma yolunda bir adım attı. Hayvan hakları savunucuları katliam yasasının çıkmasını engelleyemese bile barınaklardaki katliamları engelleme adına fiili mücadelelerini sürdürüyor. Bu direnişler henüz ortak bir mücadele çizgisinden ve politik bir odaktan yoksun. Ancak özellikle sınıf hareketi içinde, hareketin ve mücadelenin ihtiyaçlarını gözeten bir odağın inşasına yönelik çalışmalar da var. Fiili, meşru ve militan mücadeleler ve direnişlerle anılan sendikaların temsilcilerinin çağrısıyla başlatılan Hakkımı Ver kampanyası, çeşitli işçi direnişlerinden ekoloji hareketinin farklı bölüklerine, hâlâ yaşam mücadelesi veren depremzedelerden üniversitelilere ve kadınlara kadar çeşitli toplumsal kesimleri 15 Aralık’ta Ankara’da yapılan eylemde bir araya getirdi. Bütçeden asgari ücrete, güvenceli çalışmadan İş Kanunu’ndaki değişikliklere, doğayı talan eden projelerin iptalinden deprem bölgesindeki halkın ihtiyaçlarına kadar bir dizi taleple yapılan eylem; taşıdığı direnişler, dayandığı toplumsal dinamikler, iktidarın çizdiği sınırları aşmaya yönelik taşıdığı cüret sebebiyle de bir sempati yarattı.

İsyan bastırma rejiminin “iç cephe” siyaseti Tayyip Erdoğan, Suriye’de cihatçılar Baas rejimini alaşağı etmeden aylar öncesinde İsrail’in sözde tehdidini göstererek “iç cephe”ye vurgu yapmaya başlamıştı. Asıl amacın dışarıda Suriye’de yeni düzende etkili olma ve ranttan pay kapma politikasına; içeride ise sermaye programına itirazların baskılanabilmesi için uygun zeminin hazırlanması olduğu anlaşılmakta. İktidar halkı tam teslimiyete zorlamaya, itirazları bastırmaya, en ufak muhalefeti bile sindirmeye çalışıyor. Grevler “milli güvenlik tehdidi” bahanesiyle yasaklanıyor. Eylemlere ve mitinglere ancak iktidarın çizdiği sınırlar içinde kaldığı ve sermaye döngülerini tehdit etmediği sürece izin veriliyor.

Asgari ücretin 22 bin lira açıklanmasının ardından “Biz bir milyon kişi meydana inelim, rejim değişir” diyen Özgür Özel bile MHP’li İsmet Büyükataman tarafından “yabancı başkentlerin ağzı” ve “antidemokratik” olmakla suçlandı. Büyükataman’ın suçlaması, -şimdilik- geri çekilen etki ajanlığı yasasına da bir göndermedir. Zaten yasa tasarısı geri çekilse de AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, her halükârda düzenleme yapılarak gündeme getirileceğini ifade etmişti. Düzen içi muhalefet de bu topyekûn baskı politikasından azade değil. Daha önce DEM Parti ile “kent uzlaşısı” yapılarak aday belirlenen Esenyurt ve Dersim Ovacık Belediyelerine kayyum atanmasının ardından aralarında İstanbul, İzmir ve Ankara Büyükşehir Belediyelerine bağlı iştirakların da olduğu çok sayıda belediye şirketinin hesaplarına bloke kondu. Hem iktidara yakın sermaye gruplarına kaynak aktarımı ve kentsel rantın bölüşümüne dair bir düzenleme amacı güdülüyor hem de yerel yönetimleri paralize ederek muhalefetin hareket alanını daraltılmaya çalışılıyor.

Öte yandan bölgedeki savaş, içerideki siyasetin dizaynına zemin yapılmak isteniyor. Suriye’de cihatçıların iktidarı almasının ardından Alevilere yönelik şiddete tepki ve endişeyle yaklaşanlar iktidar medyasının ve sosyal medya trolleri tarafından “siyasal Alevilik”le suçlanmaya başladı. İktidar medyası ve troller hızla büyük bir fişleme ve hedef gösterme dalgası başlattı. Muhalif kesimler Esadçı, Baasçı olmakla, Müslümanları “siyasal İslamcı” diyerek dışlamakla suçlandı, hedef gösterildi. Böylece geniş kesimlere yönelik olası bir saldırı furyasının da zemini hazırlanmaya çalışılıyor.

Medya da bu süreçte yeniden yapılandırılmaya çalışılıyor. Rojava’da gazeteciler SİHA’larla hedef alınıyor, cenazelerinin Türkiye’ye getirilmesine dahi izin verilmiyor.

Öldürülen meslektaşları için eylem yapan gazeteciler tutuklanıyor, gazeteciler için açıklama yapan İstanbul Barosu’na soruşturma açılıyor. Kürt basını ve alternatif medyaya erişim engelleri getiriliyor. Suriye Milli Ordusu’nun TSK ile işbirliğini ve IŞİD’le benzerliklerinin olduğunu söylediği için gazeteci Özlem Gürses’e ev hapsi veriliyor. Nevşin Mengü yayımlamadığı bir röportaj gerekçesiyle dahi gözaltına alınıp soruşturmaya tabi tutuluyor. İletişim Başkanı Fahrettin Altun, nisanda yapılacak iletişim şûrasıyla “Türkiye İletişim Modeli”nin çerçevesini netleştirileceğini duyurarak bu yeniden yapılandırmaya kurumsallık kazandırılacağının mesajını da verdi. Kürt hareketini tasfiye planı ve direniş eğilimi İç cephe siyasetinin hedeflerinden biri de Kürt hareketini pasifize etmek. Bu hedef aynı zamanda Ortadoğu’daki emperyalist politika ve Türkiye’nin almaya çalıştığı pozisyonla da kesişmekte.

Suriye’de iktidarın Heyet-i Tahrir’uş Şam öncülüğündeki cihatçıların kontrolüne geçmesiyle birlikte İran öncülüğündeki Direniş Ekseni büyük bir yara aldı. ABD-İsrail merkezi bölgenin yeniden düzenlenmesinde ve tüm güçlerin İran’a karşı konumlanmasında bir pürüz istemiyor. YPG öncülüğündeki Demokratik Suriye Güçleri’nin de Suriye’deki yeni düzene entegre olmasını istiyorlar. Bu durum Türkiye açısından büyük bir sorun. Zira HTŞ’nin iktidarı aldığı ilk günlerden itibaren yapılan resmi ziyaretlerde gerek Hakan Fidan gerek İbrahim Kalın, Kürt güçlerinin Suriye’den tamamen tasfiye edileceğini, yeni yönetimin bu konuda garanti verdiğini de ifade etti. Münbiç çevresinde TSK destekli SMO ile DSG arasında çatışmalar sürerken Rojava’ya yönelik TSK’nin doğrudan dahil olduğu askeri harekât tehdidi sürekli
masada tutuluyor.

Suriye’deki hedeflerin garanti altına alınamaması PKK lideri Abdullah Öcalan’la yapılan görüşmelere de bir aciliyet kazandırdı. Öcalan’dan örgütünün silah bıraktığını ve Suriye’deki yeni düzene dair Türkiye’nin beklentileri doğrultusunda bir açıklama yapması istenmiş ve böylece “umut hakkı”ndan faydalanmasının da konuşulabileceği ifade edilmişti. Beklenti karşılanmayınca da DEM Parti’nin belediyelerine kayyum atama furyası yeniden başladı. Bir yandan da operasyon ve tutuklamalar devam etti. Süreç elbette tek taraflı işlemiyor. Kürt hareketi de hem Rojava’da hem de Türkiye’de direniş kapasitesiyle masaya oturuyor. Van’daki gibi kayyum atama girişimi püskürtülemese de özellikle Batman’da kitlesel ve militan bir direniş sergilendi. Rojava’da TSK destekli SMO Münbiç’e girmişse de ilerlemesi durdurulmuş ve hatta bazı köyler yeniden DSG kontrolüne girdi. Saldırılara karşı Rojava kentlerinde kitlesel eylemler de bu direnişin başka bir parçası oldu.

Sermaye programı vites artırdı

Seçimsiz bir süreç geçirilmesinin de avantajıyla Mehmet Şimşek’in göreve başlamasından bu yana uygulanan, ücretlerin baskılanması ve kemer sıkmaya dayanan sermaye programında vites artırıldı. Beklenen oldu, IMF’nin, S&P gibi uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının ve sermaye örgütlerinin aylardır söyledikleri gerçekleşti, asgari ücret resmi enflasyonun dahi altında bir oranda zam yapılarak belirlendi. Öyle ki, asgari ücrete yapılan zam oranı (yüzde 30), patronlara verilen asgari ücret desteğine yapılan zam oranının (yüzde 42) bile altında kaldı. Yeni asgari ücretin şubat ayında, yani aslında hesaplara yattığı ilk ayda açlık sınırının altında kalması bekleniyor. Kamu emekçileri ve kamudan emekliler yüzde 11,54, SSK ve Bağ-Kur emeklileri ise yüzde 15,75 zam aldı. Çalışanlarının yarısının doğrudan asgari ücret aldığı, yüzde 80’inden fazlasının asgari ücretin iki katından daha düşük ücrete çalıştığı düşünüldüğünde nüfusun önemli bir bölümü 2025 yılı boyunca açlık sınırı, ezici çoğunluğu ise yoksulluk sınırı altında kalacak. Şimşek öncülüğündeki sermaye programı enflasyonu kontrol altına alma adına faizleri yüksek tutarak ekonomiyi yavaşlatma yoluna gitti. Program enflasyon hedeflerinin hep gerisinde kaldı. Ancak sanayi daraldı, borçlanma maliyetleri arttı, iki çeyrek üst üste ekonomik daralma yaşandı.

Her ne kadar faiz indirimleri başlasa ve bunun devam edeceği söylense de Merkez Bankası, sıkı para politikasının devam edeceğini açıkladı. Bu da ekonomik durgunlaşmanın süreceğinin, küçük ve orta ölçekli işletmelerin küçülme veya kapanma eğiliminin kuvvetleneceğinin göstergesi. Geniş tanımlı işsizliğin yüzde 28’i geçmesi, son bir yılda geniş tanımlı işsiz sayısının 2,8 milyon artması da bunu ispatlar nitelikte.

Daha önce dile getirilen İş Kanunu’ndaki değişiklik ve Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’nin de önümüzdeki dönemde gündeme gelmesi bekleniyor. İş Kanunu’nda değişiklik planının, işten çıkarmaları kolaylaştırabilecek, esneklik adı altında kısmi ve belirli süreli çalışma biçimlerini yaygınlaştırabilecek düzenlemeleri içermesi bekleniyor. Bunun da yine işçi sınıfının haklarını gasp edilmesini kolaylaştıran arabuluculuk sisteminin kapsam ve yetkisini geliştirecek yargı reformuyla tamamlanması hedeflenmekte. Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ile de zaten kuşa çevrilen kıdem tazminatının fona devri yoluyla topyekûn gaspı hedeflenecek.

Fiili, meşru, militan mücadele

Bu sermaye programı ve savaşın yarattığı atmosferle tahkim edilmeye çalışılan isyan bastırma rejimi karşısında halkın isyanı yolunu arıyor. Topyekûn saldırı karşısında ortak bir direniş odağı ve mücadele çizgisi henüz yaratılamasa da fiili, meşru, militan direnişlerin elde edebildiği kazanımlar gelecek dönemin mücadele programına dair ipuçları sunuyor.

Hakkımı Ver kampanyası ve bu kampanya kapsamında 15 Aralık’ta Ankara’da yapılan eylem bu direniş odağı ve mücadele çizgisi inşası yönünde bir adım olarak değerlendirilmeli. Bu çizginin toplumun tüm direniş eğilimlerini ve pratiklerini kapsayacak şekilde genişletilmesi, temas edilen kesim ve gündemlerin derinleştirilmesi ve fiili, meşru, militan eylemci çizginin güçlendirilmesi ihtiyacı emek hareketinin ve sosyalistlerin önünde duruyor.