Konut krizi ve barınma hakkı mücadelesi

Ekonomik krizle birlikte altı yıldır konut üretimi-arzında ciddi bir düşüş var. Döviz  fiyatlarının aşırı artmadığı, bol döviz girişinin yaşandığı, düşük faizle uzun vadeli konut kredilerinin verilebildiği günler geride kaldı. AKP’nin konuta dayalı siyaset ve ekonomi döngüsü kırıldı. Ülkeye bolca akan dış kaynağın olduğu benzer uygun ekonomik şartlar önümüzdeki dört beş yıl içinde görünmüyor.

Kiracı-ev sahibi anlaşmazlıkları ağır sosyal sorun haline dönüşüyor. Her gün basına yansıyan birbiriyle kavga eden, silahlı çatışmalara girişen kiracı-ev sahibi haberlerinden tutun, tahliye davalarının birkaç katına çıkması, dava dosyalarında yoğun artışa kadar birçok olgu bu konudaki krizin nasıl vahim bir hale dönüştüğünü gösteriyor.

AKP’nin yeni konut atakları

Geçen yılın sonuna doğru 250 bin sosyal konut kampanyasına 8 milyon başvuru alındı ancak bu konutların yapımına başlandığına dair çok az bilgi var.

Kentsel dönüşümler yoluyla, gecekonduların tasfiyesinin ardından, 2012 yılında apartman tipi kentsel dönüşümlerin önünü açan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun çıkarıldı. Ancak başta İstanbul olmak üzere dönüşüm sağlanamadı. Çünkü bu yasaya göre çeşitli harç ve vergi muafiyetleri dışında bir destek sunulmamıştı. Yoksul vatandaşlar konutlarını yenileyemediler. Özellikle İstanbul gibi deprem beklenen ve riskli yapı stokunun çok olduğu bir kentte gereken yenilenme gerçekleşemedi. Bağdat Caddesi başta olmak üzere gelir düzeyi yüksek semtlerde dönüşümler gerçekleşebildi. Yasa zenginlere yaradı. 14 Mayıs seçimleri öncesi alelacele İstanbul’un depreme hazırlanması ve riskli yapı stokunun yenilenmesi için “Yarısı bizden” kampanyası başlatıldı. Binalarını yenilemek isteyenlere devlet maliyetin yarısını verecek, geri kalan yarısı için ise düşük faizli kredi sağlayacaktı. AKP, 6 Şubat depremi sonrası oluşan havayı kullandı. 200 bin konutluk ilk etaba 1 milyondan fazla başvuru geldi. İktidar seçimlerden sonra, ilk kez ev sahibi olacaklara 1.20 faizli uzun vadeli banka kredisi verileceğini iddia eden açıklama yaptı. Henüz gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan bu girişimde, ülkedeki yoksullaşma nedeni ile bu kredileri kullanabilecek insan sayısı sınırlı ve bu bir çözüm değil.

Bütün bu konut atakları, halkın konut mülkü edindirilme, barınma sorununu çözme hedefinden değil, çok sayıda alt sektörü harekete geçiren inşaat sektörünü canlandırmak isteyişinden kaynaklanıyor. Durgunluğa doğru sürüklenen ekonomiye, inşaat sektörü aracılığıyla hareket kazandırılmaya çalışılıyor. Ancak bütün bu kamu finansmanlı büyük konut ataklarının zaten devasa hale gelmiş bütçe açığı üzerinde etkisi var. Yine borçlandırma ve mülkiyet edindirme yoluyla konut sorunu çözme politikasının ürünü bu konut atakları yaşanan derin yoksulluk nedeniyle konut-barınma krizinin çözümüne çare olması mümkün değil.

Rıza ile mülk edindirme yoluyla konut piyasasını canlandırmanın imkânsızlığını görmüş olacaklar ki kasım ayı başında Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’da halkın aleyhine olacak birçok değişiklik gerçekleştirildi. Bu değişikliklerle birlikte artık hiç kimsenin ne arazisi ne de evi güvencede. AKP ülkenin bütün konut stoku ve arazilerini kentsel dönüşüm alanı ilan etme yetkisini eline aldı. AKP, artık rızaya dayalı olarak değil, zor yoluyla inşaat piyasasını canlandırmayı esas alan bir çizgi izleyeceğini gösterdi.

Yeni dönemin barınma hakkı mücadelesi

Ülkedeki genel yoksullaştırma politikası, artan konut imalat maliyetleri ile birleşince yoksulların, düşük gelir gruplarının konut sahibi olması giderek zorlaştı. Geçmiş yüzyılımıza damgasını vuran gecekondulaşma yoluyla barınma sorunu çözmekse devletin sıkı denetimi nedeniyle artık olanaksız. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne mülk edindirme yoluyla konut-barınma sorununu çözme politikası sona geldi. Bugün yoksulların ve emekçilerin barınma hakkı talebi esas olarak düşük ücret/yüksek kiralardan kaynaklanıyor. İşçi sınıfının yoğun olarak yaşadığı büyük kentlerde hane gelirlerinin en az yarısı kiraya gider hale gelmiş durumda. Sadece yüksek enflasyon değil, konut arzındaki düşüş de kira fiyatlarını yukarı çeken bir etki yaratıyor. Nüfus artarken kiralık boş ev sayısı düşüyor. Kamu çalışanları, işçiler için batıdaki bazı kentler kira fiyatları nedeniyle artık yaşanmaz hale geliyor ve bu kentlerin terk edilme eğilimi var.

Neoliberalizmin kamunun tasfiyesini yürüttüğü dönemde barınma hakkı mücadeleleri gecekondu bölgeleri üzerinde yükseldi. Elde olanı koruma/mülkiyet içeren ve bölgesel odaklı mücadelelerdi. Kentsel-rantsal dönüşüm saldırısının gündeme geldiği mahallelerde mahallelinin sert direnişlere neden oldu. Devrimcilerin önderliğinin gelişebildiği yerlerde rant saldırıları engellendi ya da hafifletildi.

Bugünün barınma hakkı talebi elde olanı koruma ya da mülkiyet odaklı gelişmiyor. Milyonlarca insan geçinmek için aldıkları ücrete/gelirine uygun kiralık ev arama derdinde. Bu mücadelenin belirli bir coğrafyası yok. Bütün bir ülke barınma hakkı mücadelesinin sahası durumunda. Bu mahalle ölçekli mücadeleden ya da sorun sahiplerini mahalle ölçeğinde buluşmaktan vazgeçilmesi anlamına gelmiyor. Ancak kent ve ülke ölçekli bir mücadelenin örgütlenmesi öne çıkıyor. Ülke çapındaki bir barınma hakkı hareketinin yapı taşları olarak, mahallelerde kiracılar tarafından kurulacak barınma hakkı komitelerinden ve kent çapında birleştirilerek barınma hakkı konseylerine kadar geleneklerimizden gelen halk örgütlenmesi biçimleri bizlerin önderliğini bekliyor.

Mücadelenin temel talepleri ve alanları

Konut mülkiyeti edinmenin giderek zorlaşması, ev sahipliği oranlarının son yıllarda giderek düşmesi, kiracılığın artması ve ödenebilir kira talebinin öne çıkması barınma hakkı talebinin/mücadelesinin sosyalist içeriğini öne çıkaran bir gelişmeye yol açmıştır.

İki temel talep bu mücadelelerin içeriğini belirlemektedir. Birincisi acil talep olarak ihtiyacı olan herkese devlet/işveren tarafından kira yardımı, ikincisi ise orta ve uzun vadeli bir talep olarak kamunun kendi mülkiyetinde sosyal konut üreterek ihtiyacı olanlara düşük kiralarla tahsis etmesidir.

Barınma hakkı mücadelesi emekçilerin farklı kesimleri tarafından gündem haline getirilmelidir. İşçiler, kamu çalışanları toplu iş sözleşmelerinin en üst sırasında kira için ayrı bir talep yer almalıdır. Kamu çalışanları geçmiş yıllarda büyük oranda tasfiye edilen lojman talebini yükseltmelidir.

Öğrencilerin “barınamıyoruz” eylemleri, bu yıl “Ölmeye değil, okumaya geldik” sloganıyla nitelikli barınma talebine evirildi ve bir önceki hareketi aşan bir kitleselleşme yaygınlıkta yaşandı. Öğrenciler parasız yurt talebi mücadelesini demokratik özgür üniversite mücadelesinin başına yazmalıdır. Bugün barınma krizi kadınlara başka bir yüzünü de göstermekte. Şiddet gördükleri evlerden ayrıldıkları zaman sığınacak bir ev bulamayan kadınlara yönelik sosyal konutlar ve nitelikli sığınaklar yapılmalıdır. “Rant için değil halk için kentsel dönüşüm” sloganı gecekondularını savunan Dikmen Vadisi halkı tarafından bulunmuştu. Bugün ise barınma hakkı meselesi bütün bir Türkiye halkının sorunu haline geldi. “Rant için değil, halk için yaşanabilir konut” şiarımız olmalıdır.

Barınma hakkı mücadelesi, toplumcu yanıtlar üretebildiğimiz ölçüde “sosyalist yönelimli” bir işçi sınıfı hareketidir. Barınma hakkı talebi, işçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesinin programında baş köşede yerini alacaktır.