Düzen siyasetinin krizi oligarşi içi çelişkilere bağlı olarak sürecek. Solun krizini çözmek ise ancak halkın direnme eğilimlerini kavrayabilecek bir devrimci siyasetin eksikliği iradi çabalarla giderilmesiyle mümkün olacak
Yerel seçim tarihi yaklaşırken Türkiye’deki politik atmosferi belirleyen temel dinamikler; sermaye programı icrası ve programın yarattığı gerilimler, siyasal alandaki ittifak düzlemlerinin dağılması, hemen her siyasi odağın sağcılaşma eğilimini sürdürmesi, muhalefet tarafından yeterince kavranamasa da toplumsal direncin varlığını sürdürmesi olarak karşımıza çıkıyor.
Sermaye programı
Türkiye oligarşisi, yerel seçim sürecine halihazırda işleyen bir programa hız vererek girdi. Mehmet Şimşek önderliğindeki ekonomi yönetiminin ücretleri baskılama, kemer sıkma ve parasal sıkılaşma üzerine kurduğu politika, şu ana kadar pek bir engele takılmadı. Son iki ayda, kümülatif değeri yüzde 11’i bulan enflasyonla asgari ücrete ve genel anlamda ücretlere yapılan zamlar kısmen eritildi. Asgari ücrete temmuzda zam yapılmayacağı ilan edilirken emeklilerin zam beklentisine bizzat Erdoğan tarafından “kaynak yok” itirazı geldi. Erdoğan kaynak yok dese de İşsizlik Fonu’na sermaye lehine bir çapa daha vurularak, işveren teşvik ve desteklerine ayrılan kaynak yüzde 30’dan yüzde 50’ye çıkarıldı. Uluslararası kamuoyuna “rasyonel politikalara dönüş” olarak sunulan program, finans sermayesinin de takdirini topladı. Aralık ortasında 1 milyar 453 milyon dolar ile haftalık bazda son altı yılın en büyük sermaye girişi yaşandı. Üstelik Avrupa ve ABD’de faiz indirimlerinin başlayacağı 2024 ortasından itibaren de büyük fonların Türkiye’ye çekilmesi hedefleniyor.
İliç: Kaçınılmaz son
Sermaye programının önemli bir ayağını oluşturan doğal alanların yağmaya açılmasına hız verildi. Sadece 2023 yılında başvurulan maden ruhsatı sayısı 1198. Ordu’nun dörtte üçü, Artvin’in yüzde 70’i maden alanı. Yıllardır yağmalanan Kazdağları’nda bu oran yüzde 80’e dayandı. Anadolu’nun dört bir yanında yayılan madencilik, hem doğa talanını hem de geçimlik ekonomilerin yok olmasını ve halkın bölgeden kopup işçileşmesini getiriyor.
İliç’te yaşanan maden katliamı, bu sermaye programının kaçınılmaz trajedisi olarak yaşandı. İlk başvurunun ardından madenin aşama aşama genişlemesi, bu süreçte maliyetten kaçınmak için yığın alanlarının gerektiği ölçüde genişletilmemesi, madende çalışanlarının son bir ayda duvarlardaki çatlaklar konusundaki uyarılarına rağmen üretim baskısıyla çalıştırılması, düşük ücret politikası, işçilerin itirazlarının sarı sendika Türkiye Maden-İş tarafınca boğulması, katliamın ardından sorumluluğun şirket yetkilileri yerine sahada çalışan mühendislere yıkılmak istenmesi… 9 işçinin toprak altından çıkarılamamasının yanı sıra doğanın orta ve uzun vadede ne düzeyde bir etki bırakacağı kestirilemeyecek şekilde siyanürle kirlenmesi.
Kentsel rant hırsı
Programın bir diğer ayağı da yoksulları yeniden kent çeperlerine iterek yeni bir kentsel rant yaratmak. İktidar cephesi kentsel dönüşüm gerekliliğini, depremle birlikte eskiyen binaların yarattığı güvensizliğin istismarına dayandırdı. “Rezerv alan” yasası olarak da anılan kanunla rantın yasal düzenlemesi hazırlandı. İstanbul’da bu talan için seçimler bile beklenmiyor. Üsküdar’da çoğunluğu Diyanet Vakfı’na ait olan 29 Mayıs sitesinin rezerv alan ilanını Kanal İstanbul projesi çevresindeki 157 alanın rezerv alan ilan edilmesi takip etti. İstanbul Sarıyer ve çevresinde tek kararnamede bir milyon hektar ormanın orman sınırlarından çıkarılmasıyla kentsel rantın hacmi de artırıldı. Bu rant programı egemenlerin yerel seçim programının temelini oluşturuyor. Kariyerini İBB imar komisyonu, TOKİ, Emlak GYO, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi kentsel rantın yönetiminde ilerletmiş olan Murat Kurum’un İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı, yandaş müteahhitlere ve uluslararası gayrimenkul yatırımcılarına kuvvetli bir mesaj niteliğinde.
Düzen siyasetinin ranta odaklanan tek kesimi iktidar kanadı değil. 2019’da aldığı belediyelerde neoliberal anlayışın dışında bir pratik sergilemeyen CHP de benzer şekilde halkçı bir yönetimi değil, kentlerdeki çıkar ağlarını ve rant dağıtımının gerekliliklerini hesap ediyor. Her ne kadar geniş kesimlerde —bilhassa Hataylılarda— bir hayal kırıklığı yaratsa da, Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak Lütfü Savaş’ın gösterilmesi bu anlamda bir tutarsızlık sayılmaz.
Her ne kadar sermaye programını aksatacak boyutlara varması engellense de, oligarşi içinde çelişkilerin sorun olmadığı da söylenemez. Tekelci sermaye kesimlerinin çıkarlarına dayanan sermaye programının hem halk kesimlerinde yarattığı yıkımın tepkileri hem de diğer sermaye kesimlerinde yarattığı hoşnutsuzluk tamamen kontrol altına alınmış değil.
Türkiye İhracatçılar Meclisi mensupları gibi, yurtiçinde borçlanıp dövizle kazanan sermaye kesimlerinin yüksek faizden ve dolar kurunun “düşüklüğü”nden şikâyeti hâlâ sürüyor.
AKP’nin yoksul emekçi tabanındaki hoşnutsuzluk üzerinden yükselen Yeniden Refah Partisi, bu seçim döneminde pazarlığı daha üstten açarak Sakarya ve Kocaeli’nde il belediyesi; ikisi İstanbul’dan olmak üzere 35 ilçe belediyesi talep etti. Genel seçimlerdeki belirleyici pozisyonuna rağmen talepleri karşılıksız kalınca da kendi adaylarını çıkardı. Fatih Erbakan, adaylarını geri çekmek gibi bir ihtimalin olmadığını, bunu yaptıkları takdirde “AKP’nin yedek lastiği”ne döneceklerini ifade ederken, tabandan da ittifakın sürdürülmemesi yönünde bir basınç olduğunu vurguladı. Urfa’daki kitlesel mitingle kendini gösteren Yeniden Refah Partisi, çeşitli tarikat ve cemaatleri bu gerilimde kendi yanına çekme gayretinde. Fatih Erbakan’ın Menzil Cemaati’ni ziyareti de bu noktada anlam kazanıyor.
Yine Cumhur İttifakı’nın Hizbullahçı bileşeni olan HÜDA-Par da her ne kadar ittifakı sürdürme açıklaması yapsa da, asıl etkili oldukları Van, Ağrı, Bitlis ile 7 ilçede kendi adaylarını çıkardı.
Böylece genel seçim öncesinde genişletilen Cumhur İttifakı bu genişliği sürdüremedi. Mevcut ekonomi programının hem tekelci sermaye dışındaki sermaye gruplarında hem de emekçi halk kesimlerinde yarattığı hoşnutsuzluk, ittifak içi çatlakları kaçınılmaz olarak harekete geçiriyor. İttifakın içi de sütliman değil. AKP–MHP arasındaki iktidar paylaşımı süreçleri gerilimli bir hat üzerinde ilerliyor. Bu gerilim, oligarşi içi diğer çelişkilerle de etkileşime girerek Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın karşılıklı kararları ve açıklamalarında olduğu gibi devlet içi çatışmalar üretebiliyor.
Seçim yenilgisi ile birlikte Millet İttifakı dağıldı. CHP bir iç hesaplaşma sürecine girerek yönetim değişikliğine gitti. Ancak yeni yönetimin belirlenmesinden yerel seçim sürecine kadar gördüğümüz tablo, siyaset tarzında ve ilkelerinde radikal bir değişimin olmadığı, değişimin parti içi kliklerin güç dağılımı düzleminde yaşandı. Özgür Özel, her ne kadar yeni seçildiği dönemde “sol” söylemlerin ağırlıkta olduğu mesajlar verse de eski MHP’liler, Lütfü Savaş, Tanju Özcan gibi sağcı figürlerin aday gösterilmesi radikal bir değişim olmadığının göstergesi. Parti içi klikler henüz nihayete ermeyen iktidar kavgasını sonuçlandırmak için yerel seçim sonuçlarını bekliyor.
İyi Parti de toplu istifaları göze alarak dümeni daha sağa doğru kırıyor. Bu yönelimin temelinde gelecekte iktidar koalisyonu içinde kendisi için de açılacak bir yer olduğu düşüncesi yatıyor. Mevcut sermaye programının daha da sertleştiği, seçim kaygılarıyla yapılan hamlelerin de fazla görüleceği, bir dönemde programın sürdürülebilmesi adına iktidar bloğunun siyasal alanda genişlemek zorunda kalacağı düşünülüyor. Kendince de o genişleme hamlesinin bir parçası olmaya hazırlanıyor.
Halkın örgütlü kesimlerine yönelik tüm saldırılara, itiraz mekanizmalarının daraltılmasına rağmen halkın direnme eğilimlerinin hâlâ canlı olduğu görülüyor. Her ne kadar bütünlüklü bir programın parçası olmasa da farklı kesimlerin direnişleri, eylemleri veya mütevazı çıkışları devrimci siyasetin zeminini kavramak açısından önem taşıyor. Daha iyi yaşam ve çalışma koşulları için sendikalaşan ve bu nedenle işten atılan Urfa Özak Tekstil işçileri, patronun, müftülüğün, sarı sendikanın, jandarmanın, direnişin İstanbul ayağında kaymakamlıkların ve emniyetin ve yargının basıncına rağmen 80 gün direndi. Direniş geniş bir işçi topluluğu için eğitici ve ilerletici oldu.
Agrobay işçilerinin sendikal hakları, ücretlerinin ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için başlattıkları direniş 6. ayı geride bıraktı. Konya Seydişehir’de Cengiz Holding’e ait Eti Alüminyum fabrikasında kötü çalışma koşullarına karşı direnişe geçen işçiler, sarı sendika Özçelik-İş’in eylemleri sönümlendirme çabasına rağmen günlerce aileleriyle birlikte fabrika önündeydi. Direnişe esnaf ve kent halkı da destek verdi.
Savunma sanayii ve taşımacılık alanındaki kamu işçileri ek zam talebiyle yaptıkları kitlesel eylemler, eylemleri sönümlendirmek için adeta seferber olan Türk-İş sendikalarının işçi sınıfı nezdinde meşruiyetini de sarstı. Finans Merkezi şantiyesinde inşaat işçilerinin alacakları için yaptıkları eylemler, sendikaları İnşaat-İş’in örgütlenme uzmanlarına verilen ev hapsi cezalarına rağmen sürdü. Belediyelerdeki, aile sağlığı merkezlerindeki ve kamu kurumlarındaki taşeron işçiler kadro talebiyle aylardır mücadele veriyor. Eşit işe eşit ücret talebiyle bazen iş bırakan, bazen kent meydanlarındaki eylemleriyle taleplerini gündeme getirmeye çalışan işçilerin kurdukları ağ da genişliyor.,
Özel sektörde çalışan öğretmenlerin, taban maaş düzenlemesinin geri getirilmesi talebiyle yürüttükleri mücadele Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i masaya oturmaya zorladı. Öğretmenlerin hak gasplarına, düşük ücret dayatmasına karşı okul okul sürdürdükleri mücadelenin istikrarı da Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın üye sayısını 10 binin üzerine çıkardı. Özel sektörde çalışan öğretmenlerin başka bir örnek mücadelesi ise yerel seçim sürecinde gerçekleşiyor. Ankara ve İzmir’de “Ulaşımda indirim her öğretmenin hakkı” sloganıyla mücadele yürüten öğretmenler toplu taşımada kamudaki öğretmenlere tanınan indirim hakkından yararlanma taleplerini gündeme taşıdı. Trabzon Çaykara’da Solaklı Vadisi’ne yapılması planlanan HES’e karşı bölge halkı harekete geçti. Bölge halkı temel geçim faaliyetinin turizm ve hayvancılık olduğunu, HES yapılması durumunda her ikisinin de zarar göreceğini belirtiyor. Denizli Tavas’ta 75 yaşındaki Hatice Kocalar hakkında yaşadığı Avdan köyündeki tarlasını Avdan Madencilik’in işgalinden korumak istediği için şirketin çalışanlarını darp ettiği iddiasıyla 5 yıl hapis cezası istendi. Sivas’ta, Ordu’da, Kazdağlarında madenlere karşı köylülerin ve yaşam savunucularının sürekli bir mücadelesi var. İstanbul’da Şişlililer Merkez Mahallesi’nde rezerv yapı ilan edilen boş arsaya 72 katlı rezidans yapılmasına karşı bir mücadele yürütüyor. Şişlililer rezidans ya da AVM’den ziyade deprem toplanma alanına ihtiyaçları olduğunu belirtiyor. Aydın’da KYK yurdunda asansör düşmesi sonucu Zeren Ertaş isimli bir üniversitelinin yaşamını yitirmesinin ardından memleketin her yerine yayılan yurt isyanları, üniversiteli gençlik mücadelesinde önemli bir potansiyele işaret ediyor. Yurtlardaki barınma, beslenme, ulaşım sorunlarına dair mücadeleler, aynı yoğunlukta olmasa da sürüyor. İstanbul Üniversitesi’nin “Duvarsız üniversite” sloganıyla duyurduğu kampüsleri ziyarete açma kararına karşı Beyazıt’ta başlayan kitlesel eylemler, öğrencilerin söz, yetki, karar haklarını tartıştıkları öğrenci meclisine evrildi. Demokratik üniversite mücadelesi uzun zaman sonra kampüslerde kitlesel bir çıkış yakaladı. Depremin yıldönümünde Hatay’da organize edilmeye çalışılan “sessiz anma” planını halk bozdu. Hem bakanlar hem de CHP’nin tüm itirazlara rağmen adaylığında ısrar ettiği Lütfü Savaş protesto edildi. Polisin engellemeye çalıştığı yerlerde de anmalar yapılabildi.
Devrimci siyasetin eksikliği
Halkın direnme eğilimleri olsa da bunu kavrayabilecek bir muhalefetin varlığından söz etmek zor. Düzen muhalefetinin böyle bir kaygısı zaten yok ancak sosyalist hareketin de önemli bir bölümü, bu direniş eğilimlerini kavrayıp halkın örgütlü gücüne dayanan bütünlüklü bir mücadele programı yaratma gayreti içinde değil. Kadıköy’de, Dersim’de, Hatay’da ve çeşitli yerlerde sosyalist hareketin çeşitli unsurlarının çıkardıkları aday çerçevesinde yaptıkları çalışmalarda somut bir mücadele programını ilerletmekten çok propaganda faaliyetleri ve sandık aritmetiğinden bir örgütsel güç yaratma çabası ön plana çıkıyor.
Bu noktada genel seçim sonrası özeleştiri toplantıları düzenleyen Kürt hareketi için ayrı bir parantez açılabilir. Bir yandan kayyum tehdidine karşı irade savaşı veren hareket bir yandan da halkı bu sürecin aktif bir parçası haline getirebilmek için adayların ön seçimlerle belirlenmesi gibi çeşitli girişimlerde bulunuyor. Sosyalist hareketin yanı sıra emek ve meslek örgütlerinde de günün sınıfsal mücadele dinamiklerini kavrama gayretinin olmamasının etkisi görünüyor.,
DİSK Genel Kurulu, sınıf mücadelesinin güncel ihtiyaçlarının tartışmasıyla değil; sosyal adalet gibi sınıf uzlaşısının yansıdığı tartışmalarla geçti. DİSK içindeki Enerji-Sen, Limter-İş, Nakliyat-İş, Dev Turizm-İş ve Dev Yapı-İş kürsüden yaptıkları konuşmalarla DİSK yönetimini sınıf mücadelesinin güncel ihtiyaçlarını görmezden gelmekle ve direnişlere kayıtsız kalmakla eleştirdi. Yine KESK ve bağlı sendikaların genel kurulları da yönetimlerdeki hâkim siyasi grupların yönetim kurullarındaki koltuk paylaşımı tartışmalarıyla geçti. Kamu emekçilerinin değişen profili, kamudaki farklı istihdam biçimleri ve kamu emekçileri arasındaki sınıfsal birliğin inşa zeminleri tartışmalarını ıskalandı.
Çevre Mühendisleri Odası Genel Merkezi, Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi genel kurullarında AKP-MHP’lilerin grupları seçimleri kazandı. Bu genel kurullarda AKP-MHP’lilerin kamu kurumlarında çalışan mimar-mühendisleri kendi listeleri çevresinde seferber etmesinin büyük bir etkisi oldu. Ancak bu yenilgi sadece bununla açıklanamaz. Odalardaki mevcut yönetimler ve aday olan sol listelerdeki kadrolar da mühendis-mimarların yeni dönem sınıfsal dinamiklerini kavramakta yetersiz kaldı. Genç üyelerin oy kullandığı sandıklarda AKP-MHP’lilere yüksek oranda oy çıkması, yeni dönemde bu alanda mücadele yürütecek olanların üzerine düşünmesi gereken bir durum olacak.
Yerel seçimlerin sonuçları ne olursa olsun, düzen siyasetinin krizi oligarşi içi çelişkilere bağlı olarak sürecek. Solun krizini çözmek ise ancak halkın direnme eğilimlerini kavrayabilecek bir devrimci siyasetin eksikliği iradi çabalarla giderilmesiyle mümkün olacak.