Erdoğan yanlıları ve karşıtları arası kamplaşmaya sıkıştırılan siyasal ittifaklar, genel seçimden yerel seçimlere giderken dağılmaya başladı. Dağılan yalnızca Millet İttifakı değil, galip Cumhur İttifakı da çoğunluğu elde tutmak için başvurduğu genişlemesini sürdüremiyor. Bir yandan oligarşi içi çelişkiler, diğer yandan işçi sınıfının iktidar tabanında da derinleşerek kendini gösteren hoşnutsuzluğu ve AKP’ye ülkenin mutlak sahibi olmadığını sık sık hatırlatan toplumsal direnç, genel olarak düzen siyasetinde özel olarak da iktidar saflarında dağıtıcı bir etkide bulunuyor.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ve Sosyalist Güç Birliği’nin yerinde ise yeller esiyor. Eksenini sınıfsal içerikten yoksun ve ideolojik-politik sınırları belirsiz bir Erdoğan karşıtlığına oturtan, sosyalist hareketin birikimini burjuva siyaset sahnesinde yer tutabilmek için kullanan reel solun ürettiği ittifaklar, eklemlendikleri bu düzen içi muhalefet zeminiyle birlikte silinip gidiyor. Düzen siyaseti sistemin krizinden ve oligarşi içi çelişkilerin şiddetinden dolayı, sol ise sınıf mücadelesinden uzaklaştığı için krizde. Solun krizini aşmanın yolu, İslamcı-faşist iktidar karşısındaki toplumsal direnci sınıfsal çelişkileri eksenine alan meşru militan kitlesel bir mücadele çizgisinde seferber etmekten geçiyor. Bu da devrimcilerin, devrimci eleştiriyi devrimci inisiyatifle birleştirmelerini, toplumsal muhalefetin geneli içinde kendilerini reel soldan ayrışan bir politik inisiyatif olarak ortaya koymalarını gerektiriyor.
Hem sermaye içi çelişkileri yönetme hem de emekçileri razı etme yeteneği giderek zayıflayan sağ, parçalanma eğiliminde. Erdoğan, bu eğilimi iktidardan pay dağıtarak kurduğu bir ittifak siyasetiyle idare ediliyordu. Şimdi bu ittifakın da pek sağlam olmadığı görülüyor. AKP’nin emekçi tabanındaki hoşnutsuzluğu örgütleyerek yükselen Yeniden Refah Partisi’nin iktidarın yedek lastiği olmayacaklarını söyleyip ittifaktan ayrılması önemli bir gösterge. İttifakın içi de huzurlu değil.
Oligarşi içi çelişkiler ve AKP ile MHP arasında iktidar paylaşımına dair gerilimler, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki krizde görüldüğü üzere şiddetlenen devlet içi mücadeleler üretiyor. İktidarın rıza üretme mekanizmaları zayıflasa da elinde zor gücü var elbette. Ancak 2015’ten bu yana oligarşinin birliğini ve kitle pasifikasyonunu sağlamada önemli rolü olan Kürtlere karşı savaşın PKK’nin Zap saldırılarıyla birlikte eski etkisini yitirdiği görülüyor. Ne egemenlerde eski savaş hevesi ne de halk kesimlerinde eski aldanma hali var. Üstüne üstlük AYM, “tek adam” yönetimi uygulamalarına Anayasa’ya aykırı diye peş peşe itiraz ederek ortaya bir meşruiyet sorunu koyuyor. Muhalif kesimleri, yerel seçimlerde eldeki mevzileri korumak için seferber olmaya çağıran CHP’nin kendisi ise bu mevziler ve parti yönetimi etrafında bir paylaşım kavgasında. Türkiye siyaseti, oyun kuralları Erdoğan tarafından belirlenen burjuva siyaset sahnesinde köşe kapmacaya indirgenmiş durumda.
Ne yazık ki sosyalist hareket de bunun istisnası değil. Bir pasifikasyon, siyasetsizleşme ve sağcılaşma süreci olarak işleyen genel seçim öncesinde ne yapıldıysa aynısı yapılıyor. Halkı seçmene indirgeyen, sosyalist kadro ve örgütleri dejenere eden reel sol çizgi, sosyalist hareketteki ana eğilim olmayı sürdürüyor. Kimi işçi kentlerinde yerel seçim süreci sosyalist güçlerin aday çalışmalarına sahne oluyor. Ama işçi sınıfını örgütlemek ile onlara parti propagandası yapmak aynı kapıya çıkmıyor. Sosyalistler açısından ilkesel tutum, bir devrimci hareketin varlığı koşullarında düzen içi siyaset olanaklarının devrimci amaçlar için yani düzene karşı kullanılmasıdır. Bunun aksi yani parlamenter düzlemi hareket noktası alarak bir devrimci hareket yaratılabildiği görülmemiştir.
Devrimciler ve reel sol açısından başarı kriterlerinin, ilke ve önceliklerin temelden farklılaştığı, bizim devrimci siyasetin tasfiyesi olarak gördüğümüz şeyi onların akılcılaştırarak ilerleyeceği apaçık bir gerçeklik. Devrimciler halkın bağımsız çıkarlarını savunan gerçek bir toplumsal hareketin var olup olmadığıyla, halkın ne kadar örgütlü
ve seferber olduğuyla, hak alma ve saldırılara karşı koyabilme kapasitesinin ne ölçüde geliştiğiyle ilgili. Reel sol ise ne kadar oy alınacağıyla ve ne kadar koltuk kazanılabileceğiyle… Devrimciler halka bakınca emek hareketinde, kent yoksulları hareketinde, kadın hareketinde, gençlik hareketinde, ekoloji hareketinde seferber edilmesi gereken bir devrimci özne görüyor; reel sol ise bir seçmenler toplamı. Devrimciler başarıyı düzen dışı ve düzen karşıtı bir mücadeleyi yükseltmekte buluyor; reel sol ise oy sayılarını çoğaltmakta.
Bir ezilen halk hareketine dayanan ancak halkı seçmenleştirdiğinden hareketle özeleştirel bir süreç başlatan Kürt hareketi ise ayrı bir değerlendirmeyi hak ediyor. Bu süreç, henüz reel politiğin belirleyiciliğini aşamamış, ön seçimler ve Gültan Kışanak’ın Ankara adaylığı gibi biçimsel ve sembolik adımlarla sınırlı sonuçlar üretmişse de özeleştiri adına mütevazı bir adımın bile söze değil ileri dinamiklerin zorlamasına bağlı olduğunu göstermektedir.
Reel sol çizginin nelere yol açacağı emek ve meslek örgütlerinde de acı bir şekilde tecrübe ediliyor. Sol kökenli kadrolar bu örgütleri sınıf mücadelesinin değişen ihtiyaçları için seferber etmektense burjuva siyaset düzleminde yer edinmeye yönelik birer kürsü olarak kullanmayı yeğledi. Nihayetinde solun tek liste girdiği seçimlerde dahi meslek örgütleri AKP-MHP ittifakının eline geçmeye başladı.
Yerel seçim sürecinde devrimci çizgi, neoliberal dönüşümle birlikte şirketleşen ve antidemokratik bir kurumsallıkla kuşatılan yerel yönetimlerin sosyalist bir eleştirisini ortaya koymak, yerel yönetimleri ele geçirilecek mevziler olarak
değil, sınıf mücadelesinin bir kavga alanı olarak tarif etmek ve halkı bu kavgaya etkin bir şekilde dahil etmektir. Devrimci siyasetin öznesi seçim sürecinde de adaylar değil, örgütlü halk güçleridir. Önemli olan emekçilerin, gençliğin, kadınların, ekoloji hareketinin talep ve şartlarının ne ölçüde belirleyici olduğu, halkın örgütlü gücünün ve hareket kapasitesinin ne ölçüde geliştiğidir. İster aday göstererek aktif bir seçim kampanyası yürütülsün, ister bir şartlar manzumesi propaganda edilsin, ister muhtarlık kampanyalarına odaklanılsın, temel çizgi budur. Devrimciler yerel seçimlere sermayeye karşı yaşam mücadelesi ekseninde yükselecek hak mücadelelerinin bir uğrağı olarak bakacaktır. Sınıf mücadeleleri devrimci bir siyaset zemininin mümkün olduğunu gösteren hareketlenmelerle ilerliyor.
Henüz reel solun etkisini tersine çeviremese de sahip olduğu potansiyel ve sunacağı siyasal ufuk ile devrimci siyaseti yeniden yükseltme olanağını bağrında taşıyor. Değerlendirmek devrimcilerin örgütçülüğüne ve militanlığına kalıyor. Sermaye kâr rekorları kırmaya devam ederken, Erdoğan iktidarı, ücretlilere enflasyon altında bir zam öngördüklerini, emekliler için kaynağa sahip olmadıklarını, enflasyon düşmese de bu yıl ikinci bir ücret zammı yapmayacaklarını söylüyor.
Çocuğuna iyi bir eğitim sağlamak, ev ve araba sahibi olmak, ulaşım ve su gibi belediye hizmetlerine, nitelikli barınmaya, sağlığa, enerjiye, iletişime ve sosyal hayata bütçesi zorlanmadan erişebilmek emekçi halk için artık giderek uzaklaşan hayallere dönüşüyor.
Asıl tufan, iktidarın 4 yıl boyunca bir seçim baskısı hissetmeden seçmenlerinin çoğunluğunu oluşturan emekçilerin beklentilerini geri plana itebileceği seçim sonrası süreçte gelecek. Ancak şimdiden dikkat çekici hareketlenmeler var. İşçi, kadın, gençlik, ekoloji ve deprem sonrası dayanışma hareketleri parçalı da olsa, seçim travmalarının yarattığı ataletten bağımsız bir şekilde ilerleyişini sürdürebiliyor. Yer yer militan formlar kazanan işçi direnişleri ile öğrenci yurtlarını ve kampüsleri yeniden hareketlendiren üniversiteliler dikkat çekiyor. Genel seçimin hemen ardından gelen Akbelen direnişi dahil ekoloji direnişleri bir başka uyarandı. Büyük yıkım sonrası yaşam mücadelesinin sürdüğü deprem bölgesinde, özellikle Hatay’da, 6 Şubat’taki yıldönümü anmalarında iktidarın sessiz anma planlarını bozan protestolar, kabına sığmakta zorlanan bir öfkeye işaret ediyor. Henüz onları birleştiren, önlerini açan, ilerleten devrimci bir siyasal inisiyatif merkezi yok ancak bu inisiyatifin hangi eksende gelişebileceğine işaret edecek şekilde tüm bu hareketler, sermayeye karşı yaşam mücadelesi ekseninde ortaklaşma eğilimi gösteriyor.
Devrimciler bu zeminde hak mücadelelerinin yeni dönemini örgütlemeyi ve halkı devrimci politik bir güç haline getirmeyi esas alan bir politik inisiyatif geliştirmelidir. Hareketimize yön verecek olan budur. Seçim sonrası, sokak siyasetinin talileştirildiği uzun bir dönemin ardından, sokağın ustası devrimcilerin hem pratik hem ideolojik olarak öne çıkıp bayrağı kaldıracağı bir süreçolacaktır. Önümüzde halihazırda mütevazı ancak önemli başlangıç noktaları bulunmaktadır.
Ücretlerin baskılanmasına karşı işçi sınıfı içinde gelişen hareketlenmeler, eğitim, sağlık ve enerji alanlarında bir toplumsal hareket formunda buluşma potansiyeli taşıyan emek ve hak mücadeleleri, anti-emperyalist anti-kapitalist içeriği öne çıkan ekoloji mücadeleleri, barınma hakkına ilişkin arayışlar, deprem sonrası dayanışma hareketinin yeni bir kent yoksulları hareketine evrilme eğilimi, devrimcilerin örgütsel ve pratik olarak temas içinde bulunduğu somut gerçekliktir. Buradan bir devrimci politik çıkış yaratmak ise hak mücadelelerinin yeni dönemini örgütlerken özgürlük, bağımsızlık, laiklik mücadelelerini ayrık gündemler olarak değil, tam da bu hak mücadelelerinin, işçi sınıfı ideolojisinin, sosyalizmin bir gereği olarak örgütlemekle mümkündür.
Özel sektör öğretmenlerinin hak mücadelesi özelleştirmeye karşı parasız eğitim mücadelesi ile, kamu emekçisi öğretmenlerin mücadelesi laiklik mücadelesiyle, enerji işçilerinin ücret ve güvence mücadelesi kamulaştırma ve ekoloji mücadeleleri ile, sağlık emekçilerinin özlük hakları mücadelesi sağlık hakkı mücadelesi ile, ücret mücadelesi barınma, ulaşım, eğitim, sağlık, enerji, su, gıda hakkı mücadelesiyle, kent hakkı mücadelesi doğrudan demokrasi mücadelesi ile, sermaye düzeni karşısında doğrudan eyleme dayalı meşru militan bir hattı gerektiren tüm bu emek ve hak mücadeleleri faşizme karşı mücadele ile yan yana gelme eğilimindedir ve bu eğilimin örgütlenip bütünsel bir siyasal programa dönüştürülmesi devrimcilerin iradi çabasını gerektirmektedir.
Bu irade aynı zamanda toplumsal muhalefetin geneline hitap eden sürükleyici bir politik inisiyatif geliştirme iddiasıdır. Devrimciler bu iddiayı hem düzen içi eğilimler karşısında yüksek sesli bir ideolojik mücadele ile hem de halkı emek ve hak mücadeleleri ekseninde sokakta bir güç haline getirip devrimci bir çizginin mümkün olduğunu pratikte göstererek ortaya koyacaktır.